Kepini allah katına kadar fırlatmış olmanın haklı gururunu yaşadığım günün ertesinde kız kardeşimin sınav stresine ortak oluyorum. 'Abla' olduğum için sevimsiz gelebilecek bazı hatırlatmaları ve deneyimleri buraya bırakmak, biraz da dertleşmiş olmak istiyorum.
Öncelikle ÖSYM'yi belalı eyleyenlerden, 3 sınava girene 4. sınav hediyesi isteyenlerdenim. Binbir hevesle girdiği bölümü arkasına bakmadan terk edenlerden, sınav haftası boyunca partileyenlerden, boyundan kısa ortalaması olanlardanım. Bir yandan da onur öğrencisi olarak, dereceyle mezun olanlardan; akademisyenlerin odasından çıkmayanlardan, sınav haftasının yar ve yardımcısı olanlardan; akademinin yoluna baş koyanlardanım. Üniversite hayatının iki ayrı ucunu, bütün yüzleriyle tanıdıktan sonra bildiğim, öğrendiğim en önemli şey 'sevmek ve istemek'.
Sistem, hayat koşulları, çağın gereklilikleri... adına ne derseniz deyin, içinde bulunduğumuz koşullar bizi 'bir şeyi sevmeye, bir şeye baş koymaya' pek de teşvik etmiyor. Gerçekten istemekten bahsediyorum, parası/ titri/ şanı şöhreti 'için istemekten' değil. Neyi isteyebileceğimizi öğrenemeden, istediğimizi sandığımız bir hedefimsi için debelenmemiz gerekiyor (ne istediğini çok iyi bilen, hiç sarsılmadan o hedefte giden her adımına imrendiğim arkadaşlarım ve kardeşlerim konu dışı, Allah arttırsın ne diyelim...). Yaşadığımız, yaşayabileceğimiz başarısızlıkların tek sebebi bu belirsizlik ve kendimizi tanımaya fırsat bulamamamız. Öbür türlüsünün adı da 'başarısızlık' değil zaten, 'deneyim'. Çünkü bir şeyi çok isteyip ilk- birkaç denemede erişemediğimizde mutlaka ders çıkararak daha iyisine gayret ederken, o kadar da istemediğimiz şeyler için 'Eh, olmadı...' diyoruz çoğunlukla.
Sınav anı için söyleyebilecek pek bir şeyim yok, çünkü yüksek lisans için girdiğim ve gireceğim sınavlarda benim de telkine ihtiyacım var. Sınav fobisi demeyelim de ihtimallerin heyecanına yanıyorum diyelim. Konuşmak istediğim şey sınav sonrası, tercih dönemi ya da üniversitenizin ilk yılları. Zaten yapmazsınız ama, mezun senesini gözünüzde büyüttüğünüz için tercih yapmak için yapmayın tercihlerinizi. Çünkü bir bölüme başlayıp, 'Benden olmaz, burada hiç olmaz.' demenin sonu ya çıtır çerez bölümlerde demirbaş olarak kalacağınız bir üniversite hayatı ya da hali hazırda üniversiteliyken o sınava bir daha girmek. Tercihlerinizi mümkünse 'güvendiğiniz' ve sizi tanıyan insanlardan fikir alarak yapın. En azından kendi adıma, okulumuzun rehberlik öğretmeni bir kargayla yarışır durumdaydı, çok canlar yandı. Çanakkaleyi isterken KTÜ'ye giden ve Uluslarası İlişkiler bölümünde 7. senesini tamamladığı halde tez aşamasına gelemeyen arkadaşlarım var :(
2+4 sene, iki ayrı şehirde okudum, bıraksanız 6 sene hiç durmadan 81 ile yetecek kadar konuşurum ama abartmamak da lazım, zaten sizleri bekleyen paragraf soruları yeterince bayık geliyordur. Sistemden girdin, tercih haftasından çıktın da sen ne anlattın güzel ablam? Kendi kardeşime söylerken dilimde tüy bitti, yine de hızımı alamıyorum. Kedinizi bulacağınızı düşündüğünüz bölümlerde, okullarda değerlendirin lütfen bu yıllarınızı. Kendimi burada görüyorum ama, sıralamada göremiyorum diyorsanız da gözünüzü karartın lütfen. Fazladan zamana bile ihtiyacınız olsa, size değer arkadaşlarım, değiyor. 'Ormanda aslandan şikayet ederek hayatta kalan bir ceylan yok.' demişti liseden bir öğretmenim, sonra abi bellediğim insan. Her şeyin elinizde, elimizde olduğu zamanları yaşıyoruz. Dünyanın, ülkenin, ortamın şartlarını mümkün mertebe gözardı etmeye çalışın. O şartlar gelip geçse de bizler kalacağız.
Ay hadi yolumuz açık olsun :)
*daha fazlası için lütfen yazın yazın konuşalım, monologdan çıkayım ben de

En İyi Erkek Görüşü