İnsanlar, çok eski zamanlardan beri farklı dinlere inanmış ve dinî gelenekleri yaşantılarına uyarlamışlardır. Hatta öyle ki, insanın tanrıyla karşılaşması 200 bin yıl öncesine yani ilk homo sapienslere kadar götürülebilir. Bu Bence'mde, insanların tanrıyı nasıl türettiğini ve oluşan dinlerin nasıl yayıldığını sizlere özetle anlatacağım.
Doğa olayları, ilahî bir gücün olabileceğinin işaretlerini veriyor

İlk insanlar, bilim namına hiçbir şey bilmiyorlar. Ölümle yaşam arasında tek bildikleri vahşi hayvanlar. Ya bir vahşi hayvan tarafından öldürülecek, ya da onu öldürecek. Onu etkisiz hâle getirebileceğini biliyor ama şiddetle gürleyen şimşek için aynısı gibi düşünemiyor. İlk insanlar, şimşeği bir güç olarak varsayıyor. Gürlediği zaman onun kızdığını düşünüyor ve onu sakinleştirmesi gerektiğine inanıyor. Kendisi nasıl sakinleşirse onu da aynı yöntemle sakinleştirmeye çalışıyor. Mesela ona iltifat ediyor ve avını ona hediye olarak sunuyor. İnsanın henüz anlamlandıramadığı ve ulaşamadığı bu gibi doğa olayları, üstün bir güç olarak tanımlanıyor.
Tanrı kavramının gelişmesinde iki insan grubunun etkisi vardır: Avcılar ve tarımcılar
Hep duyduğunuz meşhur bir tabir vardır: ''Avcı ve toplayıcı'' tabiri. İşte bu tabir, ilk insanların mesleklerini anlatıyor. İnsanlar, ilk başlarda avcılıkla ve tarımcılıkla uğraşırlardı. Bu uğraşlar, tanrı ve ruh gibi kavramların ortaya çıkmasına imkân verdi.
Avcılıkla uğraşanlar ruh kavramını türetti

Avcılıkla uğraşan insan topluluğu, tarımla uğraşanlara kıyasla çok daha azdı. Çünkü hayatta kalabilmek için avlanmaları gerekiyordu ve avlanmak için de hızlı olmak icap ediyordu. Bundan dolayı en fazla birkaç aileden meydana geliyorlardı. Aile kavramı avcılarda çok önemliydi hatta aile kavramının zedelenmemesi için aile dışı bireyle veya aile kurmadan önce zina yapmak ayıp karşılanıyordu. Zinanın ortaya çıkışı da böyle oluyor zaten.
Avcılar, ölen yakınlarının hareketsiz kalan bedenlerini anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Son nefes vererek bir daha hiç nefes almadığını fark ederek onların öldüklerine inanıyorlardı. Son nefesle birlikte içindeki ruhun nefesle dışarıya çıktığına inanıp bazen onların ruhlarından yardım çağırıyorlardı.
Tarımcılıkla uğraşanlar ilk tanrıları her zaman kadın olarak düşündüler

Bebekleri doğuranlar kadınlar ve ilk insanlar bunun farkında elbette. Onları besleyen ekinlerin filizlenmesi de toprakla oluyor ve tarımla beslenen ilk insanlar toprağı üstün bir güç olarak görüyor. Çünkü tıpkı kadının insan doğurması gibi toprak da besinleri doğuruyor. Bu sebeple tarımcılıkla uğraşan ilk toplumlar her zaman tanrıları kadın olarak tasvir etmiş ve çeşitli tanrıçalar türetmişlerdir.
Tanrılık kadından erkeğe geçiyor

Volkanik patlamalar, akla hayale sığmayacak ölçüde büyük bir enerjinin etrafa saçılmasına neden oluyor. Bu durum, hava olaylarını değiştirip iklimi bozuyor ve şiddetli yağmur ve fırtınaların ortaya çıkmasını sağlıyor. İnsanlar, patlayan dağın öfkeyle patladığını düşünüyorlar. Öfkeyle kendisini döven babasına benzetiyor ancak volkanik patlama sonrası tarım arttığı gibi etrafa saçılan obsidyenler de kesici olduklarından silah yapımında kullanılıyorlar. Hatta Çatalhöyük'te bile obsidyen kalıntılarına rastlanılmış ki bu durum burada obsidyen ticaretinin yapıldığını dahi göstermektedir. Volkanik dağ, hem patladığında kızıyor hem de mükâfat veriyor. İlk insanlar bunu babalarına benzettiklerinden tanrı kavramı tanrıça yani kadın tanrılardan erkeklere geçiyor. Dikkat ederseniz medeniyetlerde birçok tanrı her zaman fırtına tanrısı olarak tasvir edilmiştir.
Nuh Tufanı gibi semavi dinlerde olan birçok mucize, daha önce Mezopotomya uygarlıklarının mitolojilerinde yer almaktaydı

İnsanların tanrıyı türetmeleri çeşitli mitolojilerin ve dinlerin de ortaya çıkmasına neden oldu. Mesela semavi dinler, büyük ölçüde Mezopotomya mitolojilerinden etkilenmiştir. Örneğin Musevilik; Sümer, Babil, Akad gibi topluluklardan gelen bir din geleneğinden beslenmiştir. Bu, kazılarla da ortaya çıkmıştır ki zaten 1874 yılında George Smith, aslında Tevrat'ta olan birçok hikâyenin Bâbillerde olduğunu tespit etmiştir. Bâbillerde olan bu hikâyelerin daha önce Sümerlerde olduğu da ortaya çıkmıştır. İncil, Tevrat'ın bir yansıması olarak aynı hikâyelerden konular edinmiştir. Keza Kur'an-ı Kerim'in kaynağı da buraya dayandırılır. Zaten bütün semavi dinlerin Orta Doğu'dan çıkması da bunu kuvvetlendirmektedir. Zira Orta Doğu dışındaki bölgelerde bu dinî gelenekler ulaşmamıştır. Kısacası bu, bölgesel bir kültürdür. Dinlerde olan Nuh Tufanı'nın aslında semavi dinlerin ortaya çıkmasından çok önce Sümer mitolojisinde olduğu bilinmektedir.
Dinler, başörtüsü gibi çeşitli uygarlıklarda görülen uygulamaları da örnek almıştır

Aslında başörtüsü tüm semavi dinlerde bulunmaktadır. Tevrat ve İncil'de ilgili ayetler vardır. Bu uygulamalanın, yine aynı kaynaktan beslenen Kur'an-ı Kerim'de de olduğunu görmekteyiz. Başörtüsü, yine semavi dinlerin beslendiği Mezopotomya uygarlıklarından geçmiştir. Başörtüsüne ilk olarak Sümerlerde rastlanmaktadır ve tapınaklarda hayat kadınlığı görevini icra eden kadınlar takabilmekteydi sadece. Bu gelenek, Asurlara da geçmiştir ve M.Ö. 1500 yıllarında Asur kralının başörtüsünü yasaklayıp sadece tapınaklardaki hayat kadınlarının takmasına müsaade etmiştir. Bu gelenek, Asurlardan Perslere ve Perslerden de Araplara geçmiştir. Araplar ise bunları semavi dinlerine yansıtmıştır.
Kısacası semavi dinlerde olan birçok uygulama, esasen evvelki Mezopotomya uygarlıklarında yaygın olarak görülmekteydi.
Diğer dinlerdeki gelenekler, yaşadıkları bölgelere göre şekil almıştır

Semavi dinler dediğimiz Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet, Orta Doğu'dan çıkmıştır ve dünyaya yayılmıştır. 4'üncü yüzyılda Milâno Fermanı ile Hristiyanlık Avrupa'da serbest bırakılmış, İznik Konsili'nde ise ''teslis'' inancı ortaya konulmuştur. İslamiyet de ilk defa 2'nci halife Ömer bin Hattâb ile Arabistan sınırları dışına ulaşmış ve giderek yayılmıştır. Ancak bu din veya dinlerini ihtiva ettiği uygulamaları, Çin, Hindistan, Amerika gibi uzak bölgelerdeki medeniyetlerde görememekteyiz.
Uzak medeniyetlerde de kurban ve adak vardır ancak onlar daha çok sınıfsal farklılıklara gitmiş ve Kast Sistemi'nin oluşmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden de Hinduizm inancında, tekrar dünyaya gelineceğine inanılan ''reenkarnasyon'' uygulaması dahil edilmiştir. Büyük coğrafî keşiflerden önce Amerika'da yaşayan Astek ve Mayaların dinlerinde de yine semavi dinlerin etkisi olmamakla birlikte çok daha farklı dinî gelenekler görülmekteydi. Kısacası dinlerdeki uygulamalar ve gelenekler, bağlı coğrafyaya göre şekil almış ve zamanla değişiklik gösterebilmiştir.
Sonuç olarak;
İlk insanların bu gibi doğa olaylarını üstün bir güç olarak görmesi belki size manasız gelebilir. Bunun sebebi, sizin doğa olaylarını bilim sayesinde bilmenizdir. Bildiğiniz için size kolay gelmektedir. Ancak ilk insanlar, bu gibi doğa olaylarını anlamlandıramadıkları için onları üstün birer varlık olarak görmüşlerdir. Bu durum, birçok uygarlıkta fırtına tanrılarının ve daha yüzlerce tanrı ve tanrıçanın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mevcut yapılanmalar ve mitoloji kültürlerinden etkilenen dinler de buna benzer gelenekler üzerinde oynamalar yaparak kendilerine ait farklı bir isimlendirme ile bu gelenekleri tekrar tatbik etmişlerdir.
Bi’Bot Seçimi
Çok Süper Görüş