Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı

kertenkelekertenadam

Öncelikle konu başlığı sizi yanıltmasın. Seven insan kesinlikle aldatmaz, aldatıyorsa sevmemiştir diye olayın iç yüzünü tahlil etmeden kestirip atmadan , bu sevgi anlayışının nasıl ve ne çeşit bir sevgi anlayışı olduğunu anlatmaya çalışacağım.


Burada ele alacağım konu basit bir ifadeyle ''Beni her şeyden çok seven, benim için mücadele eden insan beni nasıl aldattı'' çıkmazına düşen insanlar için bu çıkmazlarının sebeplerini ve bu çıkmazların kendi değer yargılarıyla zihinde oluşan çıkmazlar olduğunu elimden geldiğince izah etmeye çalışacağım.


Sevgi bilinemezliğinin yanlışlaması


Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı -Sevgi Bilinemezliğinin Yanlışlaması-

‘’Seven kişi aldatmaz’’ ve ‘’Ağlayan karşı taraf için bir şeyler yapan kişi ise seviyor’’ önermesini ele alacak olursak, bir çıkmazın içine girmiş oluruz; Burada ''ağlayan'' olgusunun içine ,sizin için mücadele eden, yeri geldi mi hayatını bile hiçe sayan, kısaca sizi sevdiğini düşündürtecek tüm eylemleri koyabilirsiniz.

Seven----------------Aldatmaz
Ağlaya--------------Seviyor
|
|
Ağlayan---------------Aldatmaz



Bu durumda ağlayan kişi ‘’Aldatmaz’’ önermesini de yapmış oluyoruz. Seven her kişinin ağlamayı gerektirmediği, sevmenin ön şartı veya sevgi olgusundan bahsedebilmek, sevgi kavramının içini doldurmak, eksikliğinde ise sevgiden söz edilmesinin pek mümkün olmadığı eylem; Ağlamaktır gibi bir önermenin saçmalığı kadar gereksiz bir çıkarım olduğu gibi;

Ağlayan------------Aldatmaz
Aldatan------------Ağlamaz



Elde ettiğimiz verilerden de bu sonuca ulaşabiliriz. Bu önerme ise sevgi kavramının var olup olmadığına dair zihinlerde bir belirsizliğe yol açar. Sevgi olgusunun kendi içinde mutlak değişmezlik olarak barındırdığı bir diğer kavram ise ‘’Huzur’’ kavramıdır. Belirsizliğin olduğu bir yerde aynı zamanda da huzurun olmasını beklemek mantık literatürü açısından imkansızdır.



Aldatan-Ağlayan------------Belirsizlik (Sevgi veya Sevgi yoksunluğunun bilinemezliği )
Sevgi----------------Huzur



Önermesinde de görüldüğü üzere sevgi kavramının içinde belirsizliğe yer yoktur. Bu belirsizliğin içinde yer alan ‘’Sevgi veya Sevgi Yoksunluğu’’ ikilemindeki sevgi olgusunun geçersizliği, yapılan çıkarım sonucunda belirsizliğin içinde yer almadığı ve bu belirsizliğin yegane temelinin sevgi yoksunluğu durumu olduğunu basit bir denklemle çözümledik.


Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı

Bu durumda ‘’Ağlayan kişinin’’ ‘’Aldatmayan’’ olduğu varsayımını ahlaki melekeleri bozulmamış, ahlak anlayışında ve tabiatında çarpıklık bulunmayan kişinin, bu önermeyi kendi ahlak ölçütleriyle değerlendirip , karşı tarafı bu ölçütlerle çözümlemeye çalışması çabası, boş bir çırpınıştan ibarettir.
O halde ağlama eyleminin oluşabilmesinin temellendirilmesini ve ağlayan kişinin de sevgiden dolayı ağladığını fakat bu, ‘’Aldatanın Ağlaması’’ndaki temel nedenin nasıl ve ne çeşit bir sevgi anlayışından ileri geldiğini izah etmeye çalışacağım.


Ağlayan ve aldatanın aynı kişilik içinde bulunmasının ruhsal çözümlemesi


Ahlaki değer normlarında bozulma olmayan insan zihninden çıkan ağlayanın sevmesi önermesi akabinde , aynı zamanda hem ağlama hem de aldatma eyleminin aynı kişilikte bulunmasının anlaşılmasını da zor kılmıştır. Daha önce aldatan kişinin aynı zamanda ağlayan bir kişiliğe sahip olmasını ortada sevgiden tamamı ile yoksunluk olarak değil de bir sevgi anlayışına bağlamıştık. Burada bu sevgi anlayışının altında yatan gerçekliği izah edeceğim;



Bu durumun bir örnekle daha iyi anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Örneğin küçük bir çocuğun çok sevdiği , zamanının tümüne yakınını onunla geçirdiği, onunlayken her şeyi unutup mutlu ve huzurlu olduğu bir oyuncağı olsun. Oyuncakla oynayamadığı zamanlar onun boşluğunu doldurabilecek her türlü etkenden uzak olduğu için ağlamaya başlar ve oyuncağına bir özlem duyar. Buradan çocuk için o oyuncağın olmazsa olmaz bir etken olduğunu ve oyuncakla içten bir bağ kurduğunu ve oyuncağını çok sevdiği çıkarımını yapabiliriz. Bu, her şeyden çok sevdiği oyuncağını çocuğun elinden almamız akabinde çocuk ağlamaya ve o oyuncağı tekrar elde edebilme uğruna dövünmeye, kendini harap edip yerlere atıp sürünmeye ve kendine zarar verecek boyutlara kadar ulaşmasına sebebiyet verir. Oyuncağa tekrar kavuşabilmek için her türlü mücadeleyi vermeye hazırdır.

Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı


Fakat en can alıcı nokta şudur ki, kendisine zarar verecek boyutlara bile ulaşan bu çocuğun eline , ağlayıp, mücadele ettiği oyuncaktan daha alımlı ve gösterişli başka bir oyuncak verildiği an, o ağlayıp, dövünen çocuktan eser kalmadığını ve ağlamanın yerini huzur dolu bir sessizliğe bıraktığını görürüz. Çocuk için önceki oyuncak, bir köşeye atılıp unutulmuş , yeni oyuncağıyla mutlu bir beraberliğe adım atılmıştır bile. Çocuk bu yaptığı eylemden dolayı eski oyuncağına karşı hiçbir pişmanlık duymamış ve o oyuncağa karşı yanlış bir şey yaptığı algısı zihninde oluşmadığından eski oyuncağına karşı ihanet ettiğinin farkındalığında bile değildir. Bu durumda oyuncağın kendisi de benim için dövünen çocuk nasıl olur da beni başkasına tercih eder diye bir önerme dile getiremez.


Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı

Örnekte, ağlayanın seviyor olması önermesinin sonucu olarak seven insanın da aldatmayacağı çıkarımının yanlış olduğunu bu sevgi anlayışının , sadece ‘‘elde olanın sevilmesi’’ ile açıklanabileceğini, elde edilebilecek elde olandan daha iyi fırsatlar çıktığında ve elde olanın cazibeliğini yitirebilecek olguların oluşması akabinde , elde olana karşı sevginin son bulması nihayetinde sonlu bir sevgi anlayışından ileri geldiğini, sonlu bir sevgi söz konusu ise bu ‘’son’’ kavramının sevginin içinde yer bulamayacağı ve dolayısıyla kişinin kendi içsel tatmini ve nefsani istek ve arzularından ileri gelen, ahlaki değerleri kapsayan bir sevgi anlayışının olmadığı, bir durum söz konusudur.


Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı

Daha da ilginci bu kişinin, sevme eylemine eldekinden daha iyi bir şeyle karşılaştığında eldekini bırakıp, onun üzerinden devam etmesi bizi tek bir açıklamaya götürüyor. O da şu ; Öze değil maddeye, içine değil, biçime bakmak. Özü üstün tutmayan birisi için tüm öz dışında kalan niteliksel özellikler değişime tabiidir. Bu değişimden de en üst seviyede yararlanmaktan hiçbir çekince duymadığı gibi bunu, kendi içsel tatminini en üst seviyede tutabilmek adına gerekli olduğuna inandırır. Bu nitelikler, kişiden kişiye nicelik bakımından birbirlerine üstün gelebildiğinden , sevgi anlayışını bu niteliksel özelliklere bağlayan kişi nicelik olarak daha üst seviyede bir kişi ile karşılaştığında X kişisini geride bırakıp, kendi içsel tatminini daha iyi sağlayabilecek bu Y kişisinden çarpık sevgi anlayışını devam ettirir. Bu niteliksel özelliklerin niceliği arttıkça karşı tarafın kendi içsel tatminini daha iyi bir şekilde sağladığından dolayı bu kişinin artan niceliğe doğru bir eğilimi söz konusudur. (Ağlayan Aldatan Sevgi Anlayışındaki Sevginin Biçimsel ve İçsel Çözümlemesini diğer bir konuda uzun uzadıya ele alacağımdan şimdilik bu konuda ona girmeyi gerekli bulmuyorum)



Hayatımızda yer edinip, bizim için her türlü mücadeleden kaçınmayan, gözyaşları döken, yeri geldi mi kendi bedenini tehlikeye atan insanların, çocuk örneği baz alınıp değerlendirildiğinde, ‘ağlayan insan nasıl olur da aldatır’ önermesinin sadece zihnimizde kendi ahlaki değer yargılarımızla oluşturduğumuz kendi çıkmazlarımız olduğunu görürüz.



Tekrar çocuk örneklemesine dönecek olursak, çocuk örneğinde, çocuğa oyuncağını seviyor musun ? Diye bir soru yöneltilse verilen cevap , '' Elbette çok seviyorum'' olacaktır. Aynı şekilde Ağlayan ve Aldatan olgularını aynı bedende taşıyan birine ilerde aldatacağı bir kişiyi sevip sevmediği sorulduğunda vereceği cevap aynıdır. Bu kişilerin kendi çarpık sevgi anlayışlarından hiç bir haberleri olmadığı gibi kendisini Leyla veya Mecnun olarak bile nitelendirebilirler.


Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı

Ahlaki değerler çerçevesinde, rasyonel bir temele oturtulmayan çarpık bir sevgi anlayışı son bulmaya mahkumdur. Aslında burada Son bulan olgu sevgi değil, kişinin kendi içsel tatmininin nicelik bakımından daha üst bir seviyeye çıkarılması neticesinde bir alt basamakta kalan kişinin oluşan bu boşluğu zihninde yaşadığı –daha önce açıkladığımız- çıkmazlar sebebiyle sevginin son bulması olarak algılamasıdır.


Peki neden insanlar sevgi anlayışlarını sağlam, yıkılmayan rasyonel temellendirmelere dayandırmıyorlar da yıkılacak , yıkılması çok mümkün olan özden uzak olgulara indirgiyorlar ? Özetle diyebiliriz ki; ‘’Bizim için yıkılma, onlar için bir üst seviyeye kat çıkma’’...

Seven İnsanın Aldatmayacağı Yanılgısı
8 Cevap