Türk tarihinde, kudretli padişahların ve dünyaya hükmeden cihangirlerin görülmesi gayet yaygındır zira Türkler, devlet kurmakta ve devlet yıkmakta Allah tarafından verilen bir yeteneğe sahip ulu bir kavimdir. Bu sebeptendir ki dünya tarihinde Türk'ün elinin değmediği pek az siyasi olay mevcuttur.
Türk tarihinde, her milletin tarihinde olabileceği gibi sıkıntılı dönemler de mevcuttur zira hayır da şer de Allah'tandır. Kimi zaman en büyük imamların, cihangirlerin, padişahların ve savaşçıların; en büyük devletlerin, kavimlerin ve soyların bile müşkül duruma düştüğü görülmüştür. İşte Türk tarihinin en kudretli devirlerinden birisi olan Osmanlı Devleti'nin Yükselme Devri içerisinden bir kesiti içeren bir olayı bugün anlatacağız.
Genel Durum
Padişah II. Bayezid Han Hazretleri, ilerlemiş yaşıyla beraber tahtının üzerindeki kontrolünü gitgide kaybetmekteydi. Zira gençken bile biraz halim karakterli birisi olup yaşlılığı ve hastalığı ilerleyince bu halinden ileri gidememiştir. Bu yüzdendir ki II. Bayezid Han Hazretleri, devlet erkanının ekseriyetinin kolay bir şekilde etki altına alabileceği bir zat olmuştur genellikle. İç ve dış siyasette bir çeşit durağanlık devri olarak da adlandırılabilecek bu dönemde, Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin fetihlerinin üzerine pek az zafer eklenebilmiştir.


Bu dönem, genel olarak dünya Müslümanları için de bazı sıkıntılı olayları getirmişti. 1479'da birleşen Aragon ve Kastilya Krallıkları, bundan sonra Endülüs Müslümanlarına büyük zulümler yapmıştı. İspanya'daki yüzyıllardır süregelen İslam hakimiyeti artık son günlerini yaşamaktaydı ve Müslümanların kurtarılmaya ihtiyacı vardı. Şanı ve şerefi her yana yayılmış olan Osmanlı ise bu Müslümanların umuduydu lakin Padişah II. Bayezid Han Hazretleri, iç ve dış politikada olan sıkıntılardan kaynaklı Endülüs Müslümanlarına gerektiği kadar yardım edememişti. Yine de Müslümanlara ve Yahudilere birtakım yardımlardan da geri kalınmamıştı.

Şehzade Cem meselesi de aynı şekilde Padişah II. Bayezid Han Hazretlerinin bu Müslümanlarla gerektiği gibi ilgilenememesine sebep olan olaylardan birisiydi.
Şehzadeler Arasındaki Çekişmeler
II. Bayezid'in hastalığı sebebiyle devlet işleriyle daha az ilgilenir olması, taht için aday olan üç kardeşin de dikkatini çekmişti. Bunlar arasında en iddialı olan ikisi ise Şehzade Ahmed Hazretleri ve gelecekte Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri olarak anılacak olan Şehzade Selim Hazretleri'ydi.
Padişah II. Bayezid, Şehzade Ahmed'i kendisine daha yakın görmekteydi. Şehzade Ahmed de aynı II. Bayezid gibi halim karakterli bir zattı ve devlet adamlarının ekseriyeti onu desteklemekteydi zira yumuşak huylu bir padişah ile geçinmenin kolay olacağı aşikardı. Yeniçeriler ise Şehzade Selim'i desteklemekteydi zira onlar, bir çeşit durağanlık devri olan II. Bayezid saltanatı yerine savaş ve fetih devri olan büyük Türk ve Peygamber Efendimizin müjdesini yerine getiren kişi olan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri dönemindeki gücü ve fetihleri devam ettirecek olan kişi olarak görmekteydiler Şehzade Selim'i.
Bir diğer aday olan Şehzade Korkut ise Antalya-Teke'de Sancakbeyliği görevini sürdürmekteydi. Şehzade Korkut, bilhassa denizciliğe yoğun ilgi duymasıyla bilinmekteydi. Oruç ve Hızır Reislere yapılan yardımlar, ileride büyük bir deniz gücüne ihtiyaç duyan Osmanlı Devleti'nin denizcilik alanındaki temellerinden birisini oluşturmuştur. Bu reisler ve onların devamında gelenler, Akdeniz'de kafire göz açtırmamış ve Osmanlı Devleti'nin adını ve şanını denizlerde kafire göstermişlerdir. Bunlardan Hızır Reis, daha sonra Barbaros Hayreddin Paşa olarak bilinecek olan kişidir.


Şehzade Ahmed'i destekleyen devlet adamlarının başında Hadım Ali Paşa gelmekteydi. Bazı devlet adamları, Şehzade Ahmed'i destek işinde ileri giderek II. Bayezid'e Şehzade Selim'i kötüler olmuşlardı. Şehzade Selim'in asi olduğunu, ayaklanıp tahttan padişahı indireceğini söyleyerek evlat ile baba arasında bozgunculuk yapmaktaydılar.
Devlet adamlarının bu çabaları sonuç vermişti ve II. Bayezid Han Hazretleri, kendisinden sonra tahta geçmesi için Şehzade Ahmed'i veliaht ilan etmişti. Şehzade Selim, bu durumun farkında olunca mecburen mücadeleye atılmak zorunda kalmıştı. Bu durumda Şehzade Selim'in normal bir yoldan padişahlığı mümkün değildi. Zaten kendisi en büyük şehzade de değildi yani saltanat davası çıkmaza girmiş bulunmaktaydı.
Şehzade Ahmed, devlet adamlarının ve babasının desteğiyle beraber bir padişah gibi hareket etmeye başlamıştı. Bu durum, az sayıda da olsa Şehzade Selim taraftarı olan devlet adamlarının tepkisini çekmişti. Bu devlet adamları, olup biteni Şehzade Selim'e iletim ona istihbarat vermekteydi. Şehzade Ahmed, İstanbul yönünde ilerlerken Bolu Sancakbeyi olan ve Şehzade Selim'in oğlu olup daha sonra Türklerce Kanuni, Avrupalılarca da muhteşem olarak bilinecek olan kişiydi. Şehzade Süleyman, İstanbul yolunca Şehzade Ahmed'in ilerleyiş rotasında bulunduğu için onun bu görevden alınarak başka sancağa verilmesini istemiş ve kabul ettirmişti. Bu sancak ise Kefe olarak da bilinen Kırım'dı. Şehzade Selim ise buna çok öfkelenmiş ve babasının vefatı geldiğinde tahtı alabilmek için İstanbul'a yakın bir yerde sancakbeyliği istemeyi kafaya koymuştu.
Şehzade Selim, İstanbul'a mektup yazıp babasından kendisine Rumeli'de bir sancak verilmesini talep etti. İstanbul'dan gelen cevap ise olumsuz oldu. Şehzade Selim, bir defa daha mektup yollayıp isteğini yenileyince kendisine nasihat heyeti gönderildi ama Şehzade Selim bunu kabul etmedi. Şehzade Selim'in istediğini almadan bu işin peşini bırakmayacağı aşikardı. Üçüncü kez aynı istekle mektup yazıldı ama bu seferki cevap, Anadolu'da nereyi isterse orayı sancak olarak alabileceği üzerineydi. Bunun üzerine Şehzade Selim, babasının elini öpmek için İstanbul'a gelme iznini almak için mektup yazdı. Bu cevabın olumlu olması kaydıyla kabul edeceğini bildirdi.
Trabzon'daki askerlerini ve oğlunu yanına alan Şehzade Selim, Kırım'ın Kefe şehrine doğru yola çıktı. Şehzade Selim, Kırım Hanı'nın kızıyla evli olup onun damadıydı. Kayınpederinden bir miktar süvari alarak tekrar yola koyulan Şehzade Selim, topladığı askerlerle Edirne'ye doğru harekete geçti.


Şehzade Selim'in bu hareketi, diğer şehzadeleri endişelendirmişti ve Şehzade Korkut bunun üzerine Antalya'dan Manisa'ya doğru izin almadan harekete geçerek İstanbul'a daha yakın olma çabası içindeydi. Şehzade Ahmed ise Bolu'da bulunmakta olup asi gördüğü kardeşlerinin üzerine gitmek istemesi üzerine ipler iyice gerilmiş ve Osmanlı ülkesi bir iç savaşın eşiğine gelmişti. Sultan II. Bayezid, bu isteğe kızarak yatıştırma politikası gütmeyi uygun bulup iç savaşı engellemeye çalıştı.
Bu sırada Şehzade Selim Edirne'deydi ve onun bu hareketi de hiç hoş karşılanmamıştı. Padişah II. Bayezid, bir nasihat heyeti göndererek Şehzade Selim'i yatıştırmaya çalışırken beklenmeyen bir durum meydana geldi.
1511 Şahkulu Ayaklanması
Anlatılan dönemde Osmanlı Devleti ve Ehl-i Sünnet halk için büyük bir tehlike olan Safevi meselesi de Şehzade Selim'in canını sıkmaktaydı. Aslen bir tarikat olup sonradan devletleşmiş bir yapılanma olan Safeviler, İran ve Azerbaycan başta olmak üzere pek çok bölgeyi ele geçirmiş ve kuvvetli bir rakip olarak ortaya çıkmıştı. Bu devlet, Şii karakterli olup Sünni halka zulmedip onları zorla Şiileştirme politikasına başvurmaktaydı. Oysaki dönemin Osmanlı Devleti'nde Sünniliğin yaygın olması bu durumda iki devleti karşı karşıya getirmekteydi. Şah İslam'in aksine Osmanlılar, hakim oldukları topraklarda herhangi bir dini ya da mezhebi benimsetme yoluna gitmemişlerdi. İslam olmak isteyenler de kendi istekleriyle şereflenmişlerdi.

Sünni halkın zulümden kurtulmak için Osmanlı Devleti'ne yaptığı çağrılar, ileri bir yaşta bulunan ve devlet adamlarının etkisi altında olan II. Bayezid tarafından müspet bir cevaba mazhar olamamıştı. Lakin Şehzade Selim, babasının bu durağanlığına karşı çıkarak günbegün olup biteni takip etmişti Safevi memleketinde. Trabzon'da Sancakbeyliği yaptığı için yakınlıktan kaynaklı daha kolay istihbarat toplayan Şehzade Selim, Safevilerin elindeki Erzincan'a girerek burayı Osmanlı mülküne katmayı başarmıştı. Ancak savaş istemeyen II. Bayezid, bu toprakların Safevilere geri verilmesini emredince Şehzade Selim'in geri çekilmesi gerekmişti.

Şehzadelerin birbirine düştüğü haberi üzerine bir iç savaş çıkması beklentisiyle bazı Şii fırkalar harekete geçerek Anadolu'yu Safevilere vermek amacıyla ayaklanma peşindeydiler. 1511 yılında bu Şii grupların lideri olan ve Safevilerce desteklenen Şahkulu adlı bir şahsın önderliğinde yapılan bir isyana tanık olunmuştu.
Kızılbaşların Şah İsmail'e olan bağlılığı çok katıydı. Venedikli bir tüccarın anlattıklarına göre Kızılbaşlardan birinin başına bir bela gelse Allah yerine Şah'a dua ediyor, savaşta belden yukarı çıplak olarak savaşıyor ve "Şah! Şah!" diye bağırarak, canlarını Şah'ın yolunda vermeyi bir şans olarak kabul ediyorlardı.
Şahkulu, önemli sayıda taraftar topladıktan sonra ayaklandı ve yöre halkını Şah İsmail'e biat etmeye çağırdı. Bununla birlikte otorite boşluğunu değerlendirerek harekete geçti ve Manisa sancağına giderek bölgeyi boşaltmış olan Şehzade Korkut'un hazinesini taşıyan kafileye baskında bulunup bunları ele geçirdi. Şehzade Korkut'un görev yeri olan Antalya'ya saldırıp buradaki kadıyı öldürdü ve Kütahya önlerine gelene kadar pek çok yerde talan ve katliamda bulundu. Duruma müdahale için üzerine gönderilen Karagöz Mehmed Paşa mağlup ve şehit oldu. Bununla birlikte kuşatılan Kütahya alınamadı. Şahkulu, Kütayha kuşatmasından sonra yön değiştirerek Bursa'ya doğru ilerledi ve karşısına çıkan Osmanlı birliğini yenip başlarındaki Hasan Ağa'yı da şehit etti. Bursa'da bunun üzerine panik arttı.
İsyan sırasında Şehzade Korkut ise Manisa'ya kapanmıştı. Bursa kadısının durumu İstanbul'a bildirmesi üzerine İstanbul'dan destek birlikleri alınarak isyancıların üzerine yüründü. Şahkulu ve birlikleri, üzerlerine gelen Karaman Beylerbeyi Haydar Paşa'yı da şehit ederek ilerleyişlerini sürdürdüler. Durumun ciddiyetinin artması üzerine sefer görevi gelen Şehzade Ahmed ve Vezir-i Azam Hadım Ali Paşa harekete geçti ve isyancıları Kütahya'daki bir sarp dağda kuşattı. Bu fırsatı değerlendirerek isyancıları mağlup edeceği yerine kendi padişahlık iddiasının propagandasına yönelen Şehzade Ahmed, yeniçerilerden olumsuz yanıt aldı. Vezir-i Azam Hadım Ali Paşa, isyancıları takip ederken ordudan ayrılıp kendi sancağına çekilen Şehzade Ahmed ile yeniçerilerin arası iyice açılmış oldu ve bu bir ihanet olarak görüldü.
İsyancılar ile Osmanlılar, Gökçay'da karşılaştı ve yapılan muharebeyi kazanan Osmanlılar oldu lakin Hadım Ali Paşa da bir okla vurulup şehit düştü. Bunun üzerine ilerleme durdu ve kalan isyancılar İran'a kaçtı.
3 Ağustos 1511 Karıştıran Savaşı
Anadolu'da bütün bunlar olurken Rumeli'de elinde ciddi miktarda kuvvetle bekleyen Şehzade Selim, gönderilen nasihatçiye amacının isyan olmadığını ve yıllardır görmediği babasının elini öpmek istediğini bildirdi. Şehzade Selim'e karşı olan devlet adamları ise bu sözlerin hile olduğuna padişahı ikna etti. Bunun üzerine isyancı görülen Şehzade Selim'in üzerine kuvvet gönderilmesi kararlaştırıldı.
Şehzade Selim'in ordusu ile Sultan Bayezid'in ordusu karşı karşıya geldi ama beylerin çabasıyla savaş zorlukla engelledi. Şehzade Selim'e Semendire, Alacahisar ve İzvornik yöreleri sancak olarak verildi. Padişah hayatta olduğu sürece hiçbir oğlunun veliaht ilan edilmeyeceği sözü de alındı.
Savaş zorlukla önlense bile devlet adamlarının çoğu bunları bir taviz olarak görüp Şehzade Selim'e verilen bu sözleri kabul etmemekteydi. Şehzade Selim bu durumdan haberdardı ve ordusuyla Edirne'de beklemeye ve asker sayısını arttırmaya devam etti. Devlet ricali, onun bu beklemesinden çok rahatsızdı. Sultan Bayezid, bunun üzerine oğlu Şehzade Selim'e mektup yazıp sancağına dönmesini emretti. Şehzade Selim ise Kızılbaş ayaklanmasını öne sürerek Sünnileri korumak için babasından izin istedi. Sultan Bayezid bunu kabul etmeyip emre itaat etmesini ve sancağına gitmesini yineledi. Bunun üzerine Şehzade Selim sancağına doğru yola çıktı. Bir taraftan da İstanbul'dan fazla uzaklaşmak istemiyordu çünkü istihbarat alması daha kolaydı yakınken.
Şehzade Selim, Zağra'ya varıp burada konaklamaya başladı. Divandan gelen raporlara göre hareket edecekti
Bu sırada olayları işiten Şehzade Ahmet, veliahtlıktan alındığını duyunca emrindeki yeniçerilere bahşiş dağıtarak biat almaya çalışsa da yeniçeriler bunu kabul etmedi ve padişahları hayattayken başkasına biat edemeyeceklerini bildirdi. Bu sırada Sultan Bayezid'in hastalığı şiddetlenmişti. Bunu fırsat bilen devlet erkanı, sultanı hiçe sayarak Şehzade Ahmed'i İstanbul'a çağırmaya karar verdi. Bunları öğrenen Şehzade Selim, yürüyüşe geçti. Ordusuyla Edirne'ye gelip Sultan Bayezid'in karşısına çıktı. Uğraş Deresi denilen yerde iki ordu karşı karşıya geldi. Şehzade Selim, savaş istemediğini ifade etti fakat devlet adamlarının kışkırtmaları üzerine savaşa mecbur kaldı.
Devlet erkanı, Şehzade Selim'in ordusunun tam olmadığını ve yürüyüşten dolayı yorgun olduğunu ifade ederek bir an önce hücuma geçilmesi gerektiğini ifade etti. Sultan Bayezid'in emriyle yapılan hücumla başlayan muharebede Şehzade Selim'in ordusu gerilemeye ve çekilmeye başladı. Zira sayıca az ve yorgunlardı. Şehzade Selim, üzerine gelen kuvvetlerden kurtularak geri çekilmeyi başardı fakat savaş kaybedilmişti. Kalan az sayıda askerle geri çekilerek gemilere binip Kefe'ye doğru yola çıktı.
Şehzade Ahmed'in İstanbul'a Daveti ve Yeniçeri İsyanı
Mağlup olan Şehzade Selim'in ordusu geri çekilirken artık taht için Şehzade Ahmed'in şansı kesin gibiydi. Bunun üzerine Şehzade Ahmed tahta davet edilerek İstanbul'a çağrıldı ve Padişah II. Bayezid istifa ederek yerini oğluna bıraktı. Bunu duyan yeniçeriler ise büyük bir ayaklanma çıkardı, Şehzade Ahmed taraftarı olan devlet adamlarının evi yakıldı ve Sultan Selim Han diyerek slogan attılar. Ertesi sabah padişaha giderek Şehzade Ahmed taraftarı paşaların görevden alınmasını rica ettiler. Bunu mecburen kabul eden padişah, paşaları azletti. Şehzade Ahmed ise Maltepe civarında bulunup olaylar sebebiyle İstanbul'a sokulmamıştı. Yeniçeriler, girişleri tutarak habercileri de İstanbul'a sokmayarak gönderilmiştir.
Nur Ali Halife İsyanı ve Şehzade Selim'in Tahta Çıkışı
İstanbul kapılarından dönen Şehzade Ahmed, Anadolu'yu ele geçirmek için ayaklanarak Karaman üzerine yürüdü. Bu sırada Nur Ali Halife adlı bir Kızılbaş, etrafına yirmi bin kadar Alevi'yi alarak Osmanlıya karşı ayaklandı. Niksar dolaylarında gerçekleşen bu isyancılar, Tokat civarını yakıp yıkmış ve Şehzade Ahmed'in bölgesi olan Amasya'ya saldırdı. Şehzade Ahmed, bir kısım kuvvetini bunların üzerine yönlendirdi. Amasya'da karşılaşan bu iki kuvvetten Aleviler galip geldi ve Osmanlı Paşa'sı kaçarak canını zor kurtardı. Aleviler, bir kez daha Anadolu'yu yakıp yıkmak üzere ilerlemeye başladı.
Yeniçeriler, mağlubiyetin duyulmasıyla durumu padişaha bildirip ülkenin harap olmanın eşiğinde olduğunu ifade ederek Şehzade Selim'in İstanbul'a çağrılıp tahta geçirilmesi yönünde sultandan isteklerde bulunmuşlardır. Bunun üzerine II. Bayezid, Şehzade Selim'i İstanbul'a çağırarak tahta geçirmeyi kabul etmiştir. Şehzade Selim, gelen bu haber üzerine İstanbul'a ilerlemeye başladı. Bu sırada bazı devlet adamları Şehzade Korkut'u İstanbul'a gizlice çağırarak tahta geçirmeye çalışsalar da yeniçeriler ona hürmet etmekle beraber onun hükümdarlığını da kabul etmedi.
İstanbul'a gelen Şehzade Selim, büyük bir kutlamayla karşılanmıştır. Yeniçerilerin, ulemanın, sipahilerin ve halkın da aralarında bulunduğu büyük bir topluluk; saray önünde Şehzade Selim lehine slogan atarak tahtın ona verilmesi kararını desteklemişlerdir. Bunun üzerine II. Bayezid, topluluk önüne çıkarak oğluna tahtı devrettiğini açıklamıştır. Böylece cihan padişahı olacak şeref ve şan deyince akla gelecek büyük bir cihangir olan Sultan Selim Han'ın tahta çıkışı müjdelenmiştir. Allah hepimizi Sultan Selim Han Hazretleri gibi yiğitlerin yolunda gitmeye layık görsün.


Türk tarihinin en kudretli padişahlarından birisi olan ve Allah yolunda cenk etmekten, kafiri tepelemekten bir an bile geri durmayan bir padişahın tahta geçişini anlattığımız bu yazımızın sonuna gelmiş bulunmaktayım. Yazımı okuyana da okumayana da teşekkürü bir borç bilip hepinize hayırlı akşamlar dilerim.
En İyi Cevaplar