
Ben Psikolog Umut Çınar. Yine ben... Yine belki hayatına dokunabilir miyim, içindeki o tanıdık sese bir nebze olsun ışık tutabilir miyim kaygısıyla elime kağıt ve kalemi aldım. Bugün konuşmak istediğim şey, belki de hepimizin en mahrem ama en yıpratıcı misafirlerinden biri: "İçimizdeki o acımasız eleştirmen"
Şu anı bir düşün... Belki sunumda istediğin kelimeyi bulamadın, belki arkadaşına verdiğin sözü unuttun, belki de sadece "bugün hiçbir şey yapmadım" hissiyle koltukta kaldın. İşte tam o anda, içeriden tanıdık bir ses yükseliyor, değil mi? "Yine beceremedin.", "Ne kadar dağınık/tembel/yetersizsin.", "Herkes senden daha iyi.", "Bu gidişle hiçbir yere varamazsın." Sanki en ufak bir tökezlemede, içimizde bir mahkeme kuruluyor ve biz hem sanık hem de en acımasız savcı oluveriyoruz. Kendimize, en sevdiğimiz insana asla söylemeyeceğimiz şeyleri fısıldıyoruz, hatta bazen bağırıyoruz.
Bu ses o kadar tanıdık ki, bazen onu "gerçekçi olmak" ya da "kendimi geliştirmek için itici güç" sanıyoruz. "Aman şımarmayayım," diyoruz, "Aman rehavete kapılmayayım." Ama durup bir düşünelim: Gerçekten bu acımasızlık bizi ileri taşıyor mu? Yoksa tam tersine, enerjimizi emip, deneme cesaretimizi kırıp, bizi olduğumuz yerde mi saydırıyor? Bir psikolog olarak ve evet, aynı zamanda bu sesi kendi içinde de duyan biri olarak söyleyebilirim ki, o sesin dozu kaçtığında, motivasyondan çok yaraya dönüşüyor.
Peki, Kalbimize Karşı Neden Bu Kadar Kırıcı Olabiliyoruz?
Bu içsel fırtınanın kökenleri genellikle sandığımızdan daha derin ve tanıdık:
Geçmişin Yankıları: Belki büyürken "daha iyisini yapabilirsin"i çok duyduk, belki hatalarımız hep yüzümüze vuruldu, belki sevgi ve onay hep bir koşula bağlıydı: "Başarılı olursan, uslu durursan..." O zamanlar duyduğumuz dış sesler, zamanla içimize yerleşti ve şimdi kendi kendimize o eski, yıpratıcı şarkıları söylüyoruz. O ses, aslında bize ait bile olmayabilir.
Mükemmelin Peşinde Kaybolmak: Hata yapma fikri bile bizi o kadar korkutuyor ki... Sanki kusursuz olmazsak sevilmeyecek, kabul görmeyecekmişiz gibi. Bu yüzden, herkesten önce kendimiz en sert eleştiriyi yapıyoruz. "Ben kendimi yerden yere vurursam, başkasının lafı o kadar koymaz" gibi bir yanılgıya düşüyoruz. Ama bu kalkan, bizi korumak yerine daha çok yaralıyor.
"Ben Yeterli Miyim?" Sorusu: İçten içe kendi değerimizden şüphe duyuyorsak, bu eleştirel ses o şüpheyi beslemek için harika bir bahane buluyor. En ufak bir hatayı, "İşte gördün mü, gerçekten de yetersizsin!" diye yorumluyor. Kendimize olan inancımız pamuk ipliğine bağlıysa, eleştirmen o ipliği kesmek için hep hazırda bekliyor.
Sertliğin Motivasyon Olduğu Yanılgısı: Toplumda veya ailede "disiplinli olmak", "kendine acımamak" gibi kavramlar yüceltildiyse, kendimize şefkat göstermenin tembellik veya zayıflık olduğunu düşünebiliriz. "Kendimi zorlamazsam, asla başaramam" korkusuyla, o kırbacı hep elimizde tutuyoruz. Oysa şefkatle yaklaşmak, çoğu zaman daha kalıcı ve sağlıklı bir motivasyon sağlıyor.
Peki O Sesle Barışmak Mümkün mü?
Bu eleştirmen, çoğu zaman yalan söyler. Abartır, geneller ("asla", "hep") ve durumu değil, doğrudan kişiliğimizi hedef alır ("beceriksizsin", "aptalsın"). Bu sesi tamamen susturmak belki bir ütopya, ama onun sesini kısmak, söylediklerine hemen inanmamak ve onunla ilişkimizi değiştirmek kesinlikle mümkün. Kendimize "Yeter artık!" diye bağırmak yerine, şefkatle "Şu an neden kendime bu kadar yükleniyorum? Bu sesin bana faydası var mı, yoksa sadece canımı mı yakıyor?" diye sormayı deneyebiliriz.
Peki, Ne Yapmalı? İçimizdeki O Yargıca Daha Nazik Bir Dokunuş:
Bu yolculuk bir maraton, sprint değil. Ama atacağımız küçük, nazik adımlar büyük farklar yaratabilir:
"Aha, Yakaladım Seni!": O eleştirel düşünce zihnine düştüğü an, onu fark et. Dur ve "Tamam, bu benim iç eleştirmenimin sesi" de. Sadece fark etmek bile, o düşüncenin otomatik pilotundan çıkmanı sağlar. O sen değilsin, sadece bir düşünce.
Nazikçe Sorgula: Eleştirmenin söylediklerini olduğu gibi kabul etme. "Gerçekten hiçbir şeyi mi doğru yapamıyorum? Geçen hafta başardığım o şey neydi peki?" "Bu durum gerçekten dünyanın sonu mu, yoksa sadece can sıkıcı bir an mı?" Biraz dedektiflik yap, genellikle kanıtlar eleştirmenin aleyhine çıkar.
Arkadaş Testi: En yakın arkadaşın, kardeşin veya çocuğun aynı hatayı yapsaydı, ona ne söylerdin? Muhtemelen "Olur böyle şeyler, canını sıkma, hallederiz" derdin, değil mi? İşte şimdi o şefkatli sesi kendine yönelt. Bunu en az onlar kadar sen de hak ediyorsun.
Kendine Merhem Ol: Hata yaptığında veya zorlandığında, kendini cezalandırmak yerine kendine nasıl destek olabileceğini düşün. Belki derin bir nefes almak, belki kısa bir mola vermek, belki de sadece "Şu an zorlanıyorum ve bu normal" demek... Kendine karşı anlayışlı olmak, iyileşmenin ilk adımıdır.
İyi Şeyleri Cımbızla: Beynimiz olumsuza odaklanmaya meyillidir. Buna karşı koymak için bilinçli olarak iyi yaptığın, başardığın, hoşuna giden şeyleri fark etmeye çalış. Gün sonunda 3 tane minik bile olsa iyi giden şeyi not almak, zamanla bakış açını değiştirebilir.
Kusurlu Olmanın Güzelliğini Kabul Et: Hepimiz insanız; inişlerimiz, çıkışlarımız, hatalarımız var. Mükemmel olmak zorunda değilsin. "Yeterince iyi" olmaya izin ver. Hata yapmak, öğrenmenin ve büyümenin bir parçası.
Unutma, bu içsel yolculukta yalnız değilsin. Hepimiz zaman zaman o acımasız sesle boğuşuyoruz. Önemli olan, o sese inanıp kendini hırpalamak yerine, kendine daha anlayışlı, daha şefkatli bir yoldaş olmayı seçmek. Kendine göstereceğin küçücük bir nezaket bile, o içsel gürültüyü dindirmeye başlayabilir.
Sevgiyle kalın ama kölesi olmayın..
Kızlar & Erkekler Ne Diyor?
Cevap
5Cevap
güzel paylaşım olmuş ,,
Emeğine sağlık hocam çok güzel olmuş hepsini okuyamadım ilk fırsatta okurum
İçimizde duyduğumuz sesin çocuklukta bize söylenen şeyler olduğunu duyunca çok şaşırmıştım. Emeğinize sağlık harika bir yazı
Kedinize haksızlık yapma bence
Çünkü hep suçlanarak büyüyoruz, yetiştiriliyoruz
Ne kadar güzel anlatmışsın kardeş emeğine sağlık
Süper paylaşım olmuş teşekkürler
Yetersizlik duygusu
Bazen hakediyorum kendime kızmakta haklıyım