Evet, izledim. “Dilber’in Sekiz Günü”, sessizliğin içinde büyüyen bir çığlık gibi… Cemal Şan’ın kamerası, doğunun tenha coğrafyasında sıkışıp kalmış bir kadının hayal ve gerçek arasında savrulan dünyasını naif ama sarsıcı bir dille anlatıyor. Dilber’in özgürlük arzusu, çaresizliği ve aşkı arasındaki gidip gelen ruh hâli, izleyiciyi içten içe sarsıyor. Film, hem kadın olmanın hem de toplumun dayattığı rollerin yükünü şiirsel bir sadelikle gözler önüne seriyor. Yavaş ama etkileyici temposuyla akılda kalıcı bir iz bırakıyor.
Evet izlemiştim. Güneydoğu Anadolu’da küçük bir köyde yaşayan Dilber’in yaşamına odaklanır. Ailesi tarafından istemediği biriyle evlendirilmek istenen Dilber, bu evliliğe karşı çıkar ve kendi başına bir çözüm bulmaya çalışır. Hikâye, kadının özgürlüğü, geleneklerle çatışma ve bireysel direniş temalarını işler.
"Dilber’in Sekiz Günü" gerçekten dokunaklı ve etkileyici bir film. O Doğu’nun uçsuz bucaksız topraklarında, bir kadının kendi ayakta durma mücadelesini hissettiriyor. Senin de dediğin gibi, “sevdiğini alamıyorsan aldığını seveceksin” sadece bir söz değil, filmin ana teması gibi. 👩🌾 Nesrin Cavadzade’nin performansı muazzamdı, o duyguyu iliklerine kadar geçiriyor. Ben izlerken fazlasıyla etkilendim, içimde bir sızı bıraktı… Ağır ama gerçekçi filmleri seviyorsan kesinlikle şans verilmeli! 🎬