
Merhabalar. Bugünkü yazıda insanlığı derinden etkileyen bir teori olan evrim teorisinden bahsedeceğiz. Halk arasında genel olarak bilinse de evrim teorisinin kliniğe etkisinden pek bahsedilmez. Ayrıca evrim teorisi pek çok eleştiriye maruz kalmaktadır. Genel olarak evrim teorisi hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
Canlılığın başlangıcı
Mevcut kabule göre ilk hücrenin 3,8 milyar yıl önce oluştuğu savunulmaktadır. Atomaltı fizik gereği apolar ve polar moleküllerin hareketi sonucu polar bir sıvının içinde apolar maddenin çember oluşturması ile ilk hücrenin oluşması aslında evrenin bir canlının oluşumuna müsait olduğunu ve bunun belli zincirleme olaylar ile gerçekleştiğini bize göstermektedir. Ancak burada kesin nedensellikten söz edemiyoruz zira kuantum fiziğindeki olasılık paradoksu evrenin işleyişine dair bakış açısını değiştirmiştir.
İlk hücrenin özellikleri neydi?

İlk hücrede bilinenin aksine DNA ve protein moleküllerine rastlanmaz. DNA'nın çift sarmal sistemi canlılığın ilerleyen dönemlerinde belirli sebepler doğrultusunda evrimleşmiştir. İlk hücrede hem DNA hem de protein görevi gören tek zincirli RNA molekülü bulunur. Bu RNA teorisine RNA Dünyası teorisi adı verilir. RNA ilk hücrede her görevi görmektedir. Bu teorinin ortaya atılmasını sağlayan şey ise RNA'nın enzimatik özelliğinin keşfidir. RNA eskiden sadece DNA'dan haber götüren bir mesajcı olarak bilinse de zaman içinde çeşitli tepkimeleri düzenlediği ve hücresel olaylara görev aldığı ortaya çıkmıştır. Eskiye yönelik yapılan araştırmalar sayesinde de RNA Dünyası teorisi ortaya atılmıştır.
Hücrenin evrimi
Hücrede dediğim zamanla RNA odaklı sistem terk edilmiş ve DNA ile protein hücrelerde varlık göstermeye başlamıştır. DNA evriminin önemli nedenleri önemlidir. Gen mutasyonlarında eğer zincirlerden biri hasar gördüyse sağlam zincir sayesinde hatalı zincirin onarılabilmesi önemli bir avantajdır. Halbuki RNA molekülü tek zincirli olduğundan gerçekleşecek bir mutasyon kolayca ölüme sebep olabilecektir. DNA'nın evriminin diğer bir önemli nedeni ise RNA'nın ribonükleotidlerden, DNA'nın deoksiribonükleotidlerden oluşmasıdır.

Ribonükleotidlerin ikinci karbonunda OH dalı varken deoksiribonükleotidlerin ikinci karbonunda H dalı vardır. Oksijen eksikliği sayesinde DNA tepkimelere girmeye yatkın olmaktan kurtulur ve sağlam bir molekül olur. RNA ise tepkimelere ve bozunmalara yatkın olduğundan mütevellit hücre evrimi sürecinde terk edilmiştir.
Diğer önemli sebeplerden biri ise RNA Polimeraz ve DNA Polimeraz enzimlerinin arasındaki farkdır. RNA Polimeraz proofreading özelliğine sahip değilken DNA Polimeraz proofreading özelliğine sahiptir(Proofreading, genetik materyal kopyalaması sonrası oluşan hataların okunup polimeraz enzimi tarafından düzeltilmesine verilen isimdir.).


Proteinin evrim sebebi ise gelişen ve karmaşıklaşan hücre fonksiyonlarıdır. Tek bir RNA molekülü farklılaşmış çeşitli olaylarla başa çıkamadığından dolayı hücre buna çözüm olarak farklı genetik bilgiye göre kodlanabilen ve çeşitli şekilde üretilebilen proteini bulmuştur. Ayrıca proteinin 20 farklı aminoasit tarafından oluşturulabilmesi de çeşitli protein kombinasyonlarının oluşmasına olanak tanır.

DNA ve proteinin evriminden sonraki döneme prokaryot hücreler (bakteri ve arkeler)dönemi ismi verilir. Hücrenin tüm aktiviteleri sitoplazmada olur. Enzimler ve sistem basittir. Genetik materyal bir çekirdek ile korunmaz. Gelişmiş bir hücresel solunumdan bahsedilemez. Ökaryot hücrelere geçişle birlikte hücre fonksiyonları organel adı verilen özel alanlarda gerçekleşmeye başlamıştır. Genetik materyal çekirdek tarafından koruma altına alınmış ve gelişmiş bir solunum sistemi kurulmuştur (Elektron taşıma sistemi ve mitokondri). Enzim ve hücre işleyişinin de ciddi şekilde geliştiği söylenebilir. Genetik kontrol mekanizmaları(genetik regülasyon, epigenetik) prokaryotlara göre çok daha gelişmiştir.
Çok hücreli hayata geçiş
Tek hücreler fonksiyonlarını yapabilseler de her türlü fonksiyonda başarılı oldukları söylenemez. Bu sebeple uygun besin maddelerinin ve iyonlarının bulunduğu okyanuslarda hücreler birbirleriyle etkileşim haline geçerek koloniler oluşturmaya başlamışlardır. Koloniler tek hücreliler ile çok hücreliler arasında bir geçiş formu olarak kabul edilir. Kolonilerle birlikte hücreler görev paylaşımı yapmış ve etkileşim halinde tüm hücreler bu durumdan fayda sağlamıştır (mutualizm).

Kolonilerin zamanla birbiriyle yaşamaya alışması ve hücreler arası görev paylaşımının derinleşip hücrelerin birbirinden ayrı yaşama kabiliyetini kaybetmesiyle birlikte çok hücreli canlılar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ilkel çok hücreli canlılara süngerler verilebilir.

Çok hücreli canlıların gelişimi
İlk çok hücreli canlılar oluştuktan sonraki en önemli gelişme omurga sistemidir. Okyanus altında önce bitkilerin sonra da omurgalı canlılar olan balıkların oluşumu evrimsel açıdan çok önemli bir gelişmedir.

İlerleyen dönemlerde kıyıya yakın bitkilerin zamanla karaya adapte olmasıyla birlikte ilk kara bitkileri görülmeye başlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde kıyıya yakın yaşayan balıkların evrimiyle ilk kara hayvanları görülmeye başlanmıştır. Bu geçiş iki yaşamlılar (amfibi) olacak şekilde gerçekleşmiştir. Buna örnek olarak kurbağa verilebilir. Kurbağanın hayatının ilk kısmını suda geçirirken ikinci kısmını karada geçirir. Bu evrimsel açıdan hayatın sudan karaya çıkışını anlamamızda çok önemli bir ipucu sağlar.

Kurbağa ve benzeri amfibi türlerden sonra tamamen karaya adapta olmuş sürüngenler görülmektedir. Hareket kısıtlamasının kalkması ve oksijene doğrudan erişim avantajları bu evrimin geçerli sebeplerinden sayılabilir.

Sürüngenlerin zaman içinde doğa koşullarına göre evrim geçirmesiyle kuş ve memeli türleri ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsan işte bu memeli türlerinden evrimleşecek ve günümüze gelecektir.
İnsanın evrimi
Evrimin klasik cümlesi maymunlardan geldik ifadesidir. Ancak bu evrimin çok kısa bir kısmını kapsar. Memeli evresinde insanın ilk atası fare olarak kabul edilir. Fare ve insanın genetik benzerliği sayesinde de ilaç deneyleri fareler üzerinde yapılabilmektedir. Yaşanan coğrafyada ağaçların çokluğu ve gereken hareket kabiliyeti sebebiyle fareler büyümüşler ve kullanışlı uzuvlara sahip olmuşlardır. Yani artık maymunlardan söz edilebilir.


İnsan ırklarının dönemin koşullarına göre ilk Etiyopya'da ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Bunda coğrafya şartları ve coğrafyanın zihinsel gelişime ve bunu gerektirecek mücadeleye açık olduğu düşünülmektedir. İnsan ırkı Etiyopya'dan başlamış ve tüm Dünya'ya yayılmıştır.

Genel olarak evrimi özetlemiş olduk ancak evrim teorisinin keşfinin yansımalarını da incelememiz gerekir.
Evrimin keşfinin faydaları
Evrim ilkelerinin keşfedilmesi sayesinde hayvansal ve tarımsal ıslah yöntemlerinde büyük gelişim kat edildiği söylenebilir. Doğal seleksiyonun yapay olarak yönlendirilmesiyle verimi yüksek hayvan ve bitkiler elde edildiği söylenebilir. Ayrıca viral ve bakteriyel mutasyonların gelişimi evrimsel algoritmalar sayesinde tahmin edilebilmeye başlanmış ve aşı üretiminde önemli bir gelişme kat edilmiştir.


Ayrıca Astyanax mexicanus balığının evrimsel incelenişi tıbba büyük bir katkı sağlamıştır. Bu balık türü görme özelliği olmayan bir balık türüdür. Fakat bu balık türünün farklı balıklarla çiftleştiği gözlenmiş ve doğan yavrularda görme özelliğinin var olduğu belirlenmiştir. Bu canlıların genetik haritaları çıkarılmış ve embriyolojik dönemde görme organlarının gelişimini sağlayan genlerin hangileri olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu tıbbi açıdan oldukça önemli bir gelişmedir.

Sonuç
Genel olarak evrim teorisinden ve günlük hayattaki etkilerinden söz etmeye çalıştım. Aslında bu tarz teorilere vakıf olmak hayata bakış açımızı genişletecektir. Biraz uzun bir yazı olduğu için özür dilerim ancak yazıda anlatılması gereken konuyu telaffuz etmem gerektiğinden metnimde bir daraltmaya gitmeyi tercih etmek istemedim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Filhakika umumiyetle iddia olunuyor ki, insanın ve büyük maymunların müşterek bir cetleri vardır. Bu cet dahi, daha basit şekilleri haiz bir nesilden, ilk memeli hayvan cinslerinin birinden ayrılıyor. Bu memeli hayvan bir nevi yerde sürünen hayvandan ve nihayet bunların hepsi de ilk hayat şekli olan iptidai hücreye dayanıyor. İnsanın bu şeceresi, insanın teşrihi ile sair kemikli hayvanların teşrihi arasındaki mukayeselere müstenittir.
-Mustafa Kemal Atatürk
En İyi Cevap