Şu internet denen teknolojinin icadından beri ne çok şey değişti. İletişim daha hızlı ve hayat artık daha kolay ancak ne özelimiz kaldı ne dostluklarımız ne de gerçek arkadaşlıklarımız. Daha çok içimize kapandık daha bir yalnızlaştık.

Ailemizdeki insanları bile sosyal medya hesap takipçilerimizden daha az tanır hale geldik. Hani başımızı bilgisayardan kaldırıp bir an için tuvalete gitmek istesek koridorda yürümeye çalışan henüz yaşını doldurmamış kardeşimiz için 'Hangi komşunun veledi bu?' veya ' Ne ara yaptınız bunu?' diyecek kadar yabancılaştık ve uzaklaştık gerçek hayata ve çevremize.
Hastalık ve dertlerimize devayı, yüreğimizi yakan yalnızlığımızın çaresini, içimizi dökeceğimiz sırdaşlarımızı ve aşkı sanalda arıyoruz. Sadece bunlar değil internette evlenip, boşananları ve hatta kız istemeleri de duydum.

Görüntülü chat ile iki tarafın ailesi bir araya geliyor ve gerçekte aslında bir kahve eşliğinde yüzyüze olması ve hatta samimiyet derecesinin bir göstergesi olan el sıkışma, kola dokunma gibi tensel temaslar gerektiren bu görüşme, teknolojinin adına 'oda' dediği o soğuk ekranlara hapsediliyor.
Malum çocuklar birbirini ekranda görmüş beğenmiş Allah'ın izni Peygamberin kavliyle....
Pes artık!
Bazen düşünüyorum bir teknoloji hayatımıza bu kadar mı girift olmalıydı?
Ne özelimiz kaldı ne de ayıbımız.
Çarşaf çarşaf serildi hayatımız gözler önüne. Daha ilk çatalı alıp tadına bile bakmadan yediklerimizi ve içtiklerimizi, gittiğimiz mekanları içeriye henüz adım atmışken ve hatta oturduğumuz sandalyeleri bile hemen paylaşalım ki 'ezik ve eksik kalmış bunlar' demesin kimse.
Aman adımız çıkacağına canımız çıksın daha iyi.

Neyi yarıştırıyoruz ki biz?
Bugüne kadar icat edilen hiçbir teknoloji insanoğlunun yakasına bu kadar yapışmamıştır. Sosyalleştiğimizi sanırken aslında daha çok yalnızlaşıyor ve egomuzun esiri oluyoruz farkında değiliz.
Aşk ilişkilerimizin celladı da internet.
Aradığımız mutluluğu orada bulduk diye sevinirken diğer yandan aynı internet az önce bahşettiklerini misliyle geri almak için elinde tırpanla bekleyen azrail gibi gülümsüyor bize.

Çok değil birkaç hafta sonra aynı canavarın açlığına kurban verilecek bulduğumuzu sandıklarımız. Kaşıkla veren kepçeyle alıyor bize kalan yine hüsran ve hayal kırıklığı oluyor.
Gittikçe daralan bir çemberde boğuluyoruz.
İnternetin bize tanıdığı o serbestlik ancak bir siteden diğerine bir tık kadar.
Onun haricindeki özgürlüğümüz şifrelere, kodlara, kullanıcı adlarına, annemizin kızlık soyadlarının 3. ve 5. harflerine hapsedilmiş, çırpındıkça daha fazla battığımız bir bataklık gibi.

Gerçekle sanalı karıştırmaya başladık.
Bu kadar içiçe olursak sonucun bu olması doğaldır.

Sabah gözünü açar açmaz el yüz yıkamadan ekran karşısına geçenler var.
Çapaklı gözlerimizle mesajlarımızı kontrol ediyor, tıklanma oranlarımıza bakıyor, kim kaç kere dürtmüş sayıyoruz.

Üst kat komuşumuza bile bir merhaba demek için yerimizden kalkıp birkaç basamak çıkıp kapısını tıklatmaktan aciz olduk.
Aa olur mu şimdi kalk giyin yukarı çık, bekle ki kapı açılsın sonra yüzüne yapmacık zoraki bir gülümseme kondurarak 'merhaba nasılsın? merak ettim.' de. Çekilecek iş mi allahaşkına Whatsapp'taki o iki mavi tik dururken.
Prestij kaynağımız internet oldu.

Artan dünya nüfusuna oranla azalan kaynakların ve buna bağlı çıkabilecek savaşların, ozon tabakasının delinmesinin ekosisteme olan etkileri ve terör gibi sorunlar, 'Nasıl takipçi kasarım?', 'Fenomen olmanın yolu nedir?', 'Sitede popüler olmak istiyorum' gibi meselelerin yanında nedir ki?
Petrol bitmiş aracına benzin koyamayacaksın, küresel ısınma yüzünden tek bir tahıl tanesi için dövüşecek hale geleceksin, olsun takipçi sayın 2 milyon ve sen bir fenomensin ya! Bor madenini enerjiye çevirmeyi başarıp insanoğluna yeni bir kaynak yaratan bilimadamı gibi gurur duyabilirsin kendinle.
Eskiden Grimm'den masallar vardı şimdi internetten hikayeler.

Andersen'den Grimm'den masallarla büyüyen nesil şimdi çocuklarının milletin fantazi hikayeleriyle büyütüyor.
'Sevgilim günlerce mesaj yazmadı, öc almak için ben de gelen muslukçuya hallendim.'
İnsanlık namına hiçbir güzel mesaj içermeyen bu hikayelerle büyüyen bir nesilden ne beklersiniz? Ah nerede o eski masallarda kötülerin sonsuza kadar susturulup iyilerin daima kazanan taraf olduğu o tatlı dersler.
Ayaklar baş, başlar ayak olmuş.

Eskinin arkadaş grupları yerini sanal gruplara bıraktı.
Bir zamanların giyim kuşam stillerinin oluşturduğu şimdiye göre masum sayılabilecek o gruplaşma yerini internette oluşturulan sanal gruplara bırakmış.
Kimse üzerine alınmasın sözüm meclisten dışarı ancak bir o kadar da acınası ve komik.

Bu gruplar olsa olsa internetle birlikte kazandığımız yalnızlığımızın bir sonucu olarak kaybettiğimiz 'aidiyet' duygusunu tatmin etmekten öteye geçmiyor.
Eğitimde ceza şeklimiz de değişti.

Eskiden bir hata yaptığımızda ya çok sevdiğimiz bir oyuncağımız elimizden alınırdı ya özlemini çektiğimiz bir tatlıyı yememiz engellenirdi veya odamıza yollanıp akşam yemeğinden mahrum bırakılırdık.
Oysa şimdi, internetimiz kapatılıyor veya kısıtlanıyor. Komik değil mi?

İnsanoğlunun internetle olan sınavı günümüzün tüm sınavlarından daha çetin ve başarısız olma durumunda sonuçları beklendiğinden daha da yıkıcı olabilir.
İnternetle biz dünyayı avucumuzun içine almış gibi görünsek de aslında internet bizi avucuna almış durumda.
Sağlığa zararlı olabilecek bütün ürünler albenisi fazla ambalajla piyasaya sürülür, içindekini ne miktarda tadacağınız sizin uyanıklığınıza kalmıştır.
Sevgiyle kalın, mutlu olun..
Aşk İlişkileri
Yeni Yıl
Gündem
Kahve & Keyif
Güzellik & Bakım
Alışveriş & Hediyeler
Kızlar Bir Adım Öne
Tatil & Seyahat
Arabalar
Astroloji & Burçlar
Eğitim & Kariyer
Gamer
Moda & Stil
Spor
Evcil Hayvanlar
Müzik & Etkinlik
Kültür & Sanat
Para & Ekonomi
Magazin
Diziler & Filmler
Cilt Bakım
Kişilik & Karakter
Saç Bakım
Çocuk & Ebeveyn
Yeme & İçme
İnternet & Teknoloji
Ev & Yaşam
Özel Günler & Hijyen
Cinsel Yaşam
Aile & Toplum
Diyet & Beslenme
Sağlık
Diğer
En İyi Cevaplar