Aşk dedin mi duran sular var
Aşkın kalbe girip de çoşturmadığı insan mı var? Ah aşk ah!
Kimisi kalbinizde bir kor ateş misali yangın hissettirir, kimisi kalpte kelebekler uçurur, kimisi uykularını kaçırır, kimisi hülyalara daldırır, hele bazısı var ya bazısı insanı harikalar diyarına yolculuğa çıkartır. Hepsinin ayrı bir hikayesi vardır, hepsinin ayrı bir acısı tatlısı bugün biraz aşk gezisine ne dersiniz?
Haydi gezelim
İlk durağımız İstanbul ve ülkenin işgal altında olduğu yıllardan sene 1919...
Güzel alımlı ve zengin bir ailenin nadide kızı Ahsen avukat olduğu söylenen genç yağız bir delikanlı ile nişanlanır. Başta görücü usulü olsa da birbirini görüp tanıyan iki genç aşık olurlar. Tabii zamanımız gibi her şey rahat değil işgal var ülkede zorlukları da var tabii ki aşkın ve sevdanın...
Bir gün bir söylenti dillenir milletin ağzında derler ki; Ahsen'in nişanlısı avukat değil camide tabut taşıyıcısı...
Ahsen yıkılır ama seviyor da lakin zamanın ön yargıları ve yaptığı işin hoşnutsuzluğu yalan söylemiş olduğu düşüncesi ailenin kararında değişiklik yapmış ve mecburi bir ayrılık olmuş.
Yıl 1924 ve ülkemiz selamete ermiş her şey biraz daha iyi ve artık evli ve çocuklu kızımız Ahsen bir gün çarşıda rastlaşır eski nişanlısına ve ayak üstü konuşurlar çay ikram etmek ister delikanlı, kızımız kabul eder ve bir büroda hem de kapısında delikanlının adının yazdığı bir büroda içerler çaylarını ve kız sorar "Madem avulattın neden cenaze taşıyordun ki? Delikanlı cevap verir; "Öncelikle sizden çok özür diliyorum, vatan müdafaasında en masum şekilde yakalanmadan cepheye silah götürmek ancak cenaze süsü verip tabutla mümkündü ve size olan aşkımdan vatan müdafaası daha baskın geldi size bunu söyleyemezdim bu vatana aşkım feda oldu canınız da vatan da sağ olsun..."
Saygı ve rahmetle anıyorum...
İkinci durak Karadeniz
Hasan amcanın Hatice kadına sevdası sevginin ne muazzam bir şey olduğunun inanın kanıtı.
Sene konusunda net bir şey veremiyorum lakin her ikisi de baki aleme göç edeli baya bir zaman olduğu kesin, ikisini de rahmetle anıyorum.
Hasan amca zamanın değme delikanlılarından zengin bir ailenin tek çocuğu ve tahmin edilenin aksine mütevazi akıllı ağır başlı edepli bir çocuk...
Bir gün babasına yardım için gittiği çay tarlasında, şeker pembesi yanakları, incecik şeffaf beyaz teni, masmavi gözleriyle bir yandan çay toplayıp bir yandan bir çocukla ilgilenen naif bir kadına takılır gözü. Sorar soruşturur üst köyden taze dul denecek zamanlarında kimsesiz hayat mücadelesinde elindeki minik kızıyla çay tarlalarında ekmeğinin peşindeki kendisi çocuk yaşta, erkek Fatma cinsinden güzeller güzeli bir kadınla karşılaşır. İlgisi bir kat daha artar lakin dul kadın derler uzak dur derler, Hatice kadına da, dul kadın uzak durur delikanlı adamdan baskıları nihayetinde çok çetin bir ikili mücadele başlar Hasan amcayla Hatice kadın arasında...
Hasan amca yılmaz koşar peşinden Hatice kadın korkar kovar durmadan yıllar böyle akar gider ne Hatice kadın evlenir ne Hasan amca hatta zamanla öyle bir hal alır ki Hasan amca aklını yitirir ama Hatice aklından gitmez. Hatice kadın yıllarca peşinden kovduğu Hasan amcaya aslında sevdalıdır ama işte çevre baskısı aşkı da sevdayı da kalbe gömdürür. Hasan amcaya, Hatice çok çirkin gözleri de şaşı dediklerinde o dünyanın en güzeli gözleri de şaşı değil baygın bakışlı dermiş.
Sevgi nelere kadir lakin bazen yetmiyor bazı şeylere gücü...
Üçüncü durak Ege sahilleri
Kara yağız esmer uzun boylu bir delikanlıdır Celil...
Ardında koşan kadının haddi hesabı yok tabii o zamanlar gençlik başka sene 1968 jilet gibi ütülü pantolonu cebinde işlemeli mendili cilalı kunduralarıyla havalı dalgalı saçlarıyla baktığı kızın, kadının yüreği hoplarmış. Zor beğenirmiş bu yakışıklılığa azıcık ego tavan yani :)
Bir gün çıtı pıtı 1.50 en fazla 40 kilo, yoğurttan ak tenli, simsiyah belinde ki saçlarının kokusunu savura savura önünden geçip giden sonrasında nazlı çiçeğim diyeceği İmren'i görür.
Adı İmren sadece 16 yaşında bir sesi var cennetten huri kaçtı zannedersin delikanlı hisleri işte tutulmuş kıza öğrenmiş evini git gel kızında onu sevmesini sağlamış.
Ah işte burada sorunlar başlanmış Celil'in ailesi biz zengin kızı istemeyiz senide bizi de ezer diye İmren'in ailesi de oğlan fakir diye istememiş ve neticede bizimkiler kaçarak gizliden evlenmiş. Keşke mutlu son olsa aileler istememiş dedik ya bir kez işte bu iki kalben seveni ayırmayı başarmışlar hemde ikisinin de onurunu kırarak...
Her ikisi de birbirinden habersiz terk edildiğini düşünerek görüşmeleri engellendiği için gerçekleri öğrenemeden kız evlendirilir ve Celil'in minik kızıyla hiç tanışamadan geçecek 18 yıla davetiye çıkartılır...
Evet 18 yıl sonra Ceyda ya ilik lazım olur çünkü kız hastadır ve İmren ilk kez gururunu kırıp kendisini yüz üstü bıraktığını düşündüğü Celil'e gidip kızını söyler ve yardım ister. Celil ne halde siz düşünün...
Aile taraması vs. bunlar Ceyda'nın hikayesi o yüzden hiç o konuya girmiyoruz zira bizi Celil ve İmren ilgilendiriyor..
Celil ve İmren çok kereler bir araya gelip görüşünce ailelerin oyunu ortaya çıkar lakin artık çok geç İmren evlidir.
Ve biliyor musunuz Celil kızının Baba neden evlenmedin sorununa verdiği cevap nedir?
"Hiçbir kadın bana annen gibi kokmadı."
Aşk ve sevda dolu ömrünüz olsun.
En İyi Cevaplar