Gerçekten İnanıyor muyuz?

abcdefghijkl

Bu sefer belkide biraz tepki çekeceğim, ya da kötü eleştiriler alacak olabilirim. Amacım dini inançları ya da inananları küçük görmek veya hakaret etmek değil. İnsanoğlu sürekli doğaüstü bir varlığa ya da yaratıcıya inanma gereği ve hissine kapılmıştır. Peki neden sürekli bunu istemişiz biz ? Evrenin oluşumu, canlıların varlığı ve doğadaki sistemin kendi kendine oluşabileceğini mantığımız kabul etmeyeceği için olabilir mi ?


Gerçekten inanıyor muyuz ?


İnsanoğlu şu zamana kadar çeşitli dini inanışlara bağlanmış, kimileri unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş, bazı dinlere ise hala yaygın olarak inanılmaya devam etmektedir.
Bunlardan bazlarını sizin ön bilgi olarak paylaşmak istiyorum.

1- Hristiyanlık ( M.S. 30 )
2- İslamiyet ( M.S. 622 )
3- Hinduizm ( M.Ö. 1500 )
4- Budizm ( M.Ö. 523 )
5- Zerdüştçülük ( M.Ö. 6000 ) ve çeşitli pagan dinlerinin çok eski geçmişe sahip olduğunu biliyoruz.


Bu sıralamayı daha da uzatabiliriz tabiki, fakat çok fazlada karıştırmaya gerek yok diye düşünüyorum. Dinler temel olarak bazı ritüeller içerirler. Bu ritüeller değişik şekillerde yerine getirilir. Kurban sunmak, ibadet etmek, dua etmek ve benzeri şekillerde inanılan yaratıcı ya da kutsal güce şükredilir. Ve yine bu ritüeller sayesinde, inanılana daha da yakınlaşılacağı, kötülükten korunacakları ya da öldükten sonra başka şeylerle ödüllendirilecekleri düşünülür. Liste bu şekilde biraz daha uzatılabilir.
Belki bunun sebebi ölüm sonrasındaki bilinmezliktir.

Dinler içeriği bakımından yani emredilenler ve yasaklanan şeyler açısından hemen hemen birbirlerine yakındırlar. Öldürmek, yalan söylemek, başkasının ırzına geçmek ya da hırsızlık yapmak vb. kötü şeyleri yasaklamışlardır.
İyilik yapmayı, canlıları sevmeyi, doğru konuşmayı, saygılı olmayı ve bu şekilde uzatabileceğimiz bu listedeki güzel şeylerinde yapılmasını emretmişlerdir.

Belkide bu inanç sistemindeki yaratıcı gerekliliği, bunu herkesle eşit olan bir insanın yazmış olduğu öğrenildiğinde, insanların inanmama ihtimalinin olmasından kaynaklanıyordur.


Dünya üzerinde insanlar olarak bazı kurallar çerçevesinde yaşamamız gerekiyor. İnsanların koymuş olduğu kurallar halen sık sık çiğnenmektedir. Geçmiştede kendi koydukları kuralların çiğnendiğini düşünüp, kendileri gibi olmayan, bir yaratıcı güç oluşturulupta, onun kaleminden bazı emir ve yasaklar öne sürülmüş olabilir.

Tabi bu yazdıklarım sadece ihtimaller, tam tersi ihtimallerde olabilecek durumdadır. Benim asıl anlatmak istediğim konu, bir şekilde dünyaya geldiğimiz coğrafya gereği, farklı inançlara isteyerek ya da geleneksellemiş olarak bağlanmış olduk. Türkiyede doğan bireyler genellikle müslüman, Avrupa topraklarında dünyaya gelenler genellikle hristiyan ailelerin çocukları olduklarından, onlarda aileleri hangi dine mensup ise, mecburen o dinin inançlarına göre yetiştirildiler ve ileride kendileride çocuklarına bu şekilde öğrettiler.

Fakat burada gelenekselleşmiş olarak dinlere inanır hale geldik, yani bize uygun olanı ya da doğru olanı seçmedik. Çünkü dini inanışlarda sorgulama mekanizmasını çökertiyorlar. Dinlerin genel kurallarından biriside, içinde bulunduğun dini sorgulamaya, mukayese etmeye kalkarsan dinden çıkarsın, ceza görürsün, yanarsın vs. gibi cezalar mevcuttur. Bu şekilde inanarak o dine mensupsan ve dini öğretilere göre büyütülmüş isen, muhtemelen bunun sorgulamasını yapamayacaksın.
Buda körü körüne inanmak gibi geliyor bana. Yaratıcını araştıramamak, neden yarattığını bilememek, nasıl yarattığını bilememek.

Çok çeşitli inanışlar olduğu için, dinler birbirleri arasındada çatışmaktadırlar. Örneğin islamiyette, islam dışındaki herkes kafir, keza aynı şekilde hristiyanlıktada hristiyanlar dışında kalanlar kafir sayılmaktadır. Her ikiside ölümden sonraki kurtuluşun kendilerinde olduğunu söylemektedir. Diğerlerinin ebedi azap içerisinde olacağını söylemişlerdir.
İnsanlar doğdukları coğrafyalara göre inanışlara yönelmek zorunda kalıyorlar ise, herkes kendilerine göre doğru inanış içerisinde ve kimsenin azap görmemesi gerekiyor.

Örneğin islamiyetin son ve gerçek din olduğunu kabul eder isek, kendi dininin son din olduğuna inanan hayatı boyunca dininin emrettiklerini yapıp, yasakladıklarını yapmayan bir hristiyan cehenneme giderken. Müslüman olarak doğmuş fakat kötü işler yapan ve dininin emrettiklerini yerine getirmeyen bir müslüman, günahları için ceza çektikten sonra yinede cennete gidecek olması birazcık adaletsiz sanırım. Burada sadece inançları farklı olan bir iyi bir kötü insan var. Mantık çerçevesinde iyi insanın cennete gitmesi gerekir, kötü olanında cehenneme. Ama inanış gereği tam tersi olmaktadır.

Gerçekten İnanıyor muyuz?


Dinler insan üzerinde otorite kurmaktadır. Sorgulandığı taktirde aynı yukarıdaki resimde olduğu gibi parmakla gösterilip inananlar tarafından kınanırlar. Çünkü dinlerde sorgulama yapmak günahtır.

Fakat ben sorgulama yapmadan tam bir inanç sahibi olunamayacağını düşünüyorum.

Herhangi bir şeyi sevebilmek, ona saygı duyabilmek için, o şeyi tanımak gerekir. Neden, nasıl sorularına cevap almak gerekir.


Bizler mensup olduğumuz inanışa gerçekten inanıyor muyuz ?
Yoksa atadan gördükte mi inandık ?

Kendimize bu soruları sormamız gerekiyor.
Belkide doğru olan şey, iyi birer insan olabilmektir. Sonuçta tüm dinler iyi birer insan olmamızı emreder.


Okuyan arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım, sizlerinde yorumlarınızı bekliyorum.

Gerçekten İnanıyor muyuz?
6 Cevap