"Sosyal Paylaşım" Saçma Bir Şeydir...

Gizli Üye

"Resmi tarih" bunu böyle anlatmaz da bunları yazmak şart... Hz.Muhammed 10 yılı aşkın süre Mekke'de kendine taraftar çekmek için emek harcadı. Ama zenginleri, "seçkin"leri etkileyemediği için bunların boyunduruğu altındaki o kalabalık köle gruplarını, fakirleri yanına çekemedi. 12 yıl boyunca müslümanlığa geçen insan sayısı sadece 65-70 kişiydi. Peygamber umursanmıyordu... Ne zamandan beri bir mesih umuduyla yaşayan Medine Yahudileri ona kucak açmasaydı, İslam dini o an sönecek, tarih farklı akacaktı... Bunları ben kafamdan uydurmuyorum, bir bilim insanı Caetani diyor...


Resmi tarih, peygamberin Mekke'de "işkencelere maruz kaldığı için" Medine'ye gitmek zorunda olduğunu anlatıyor. Farklı gözükse de her iki öyküde de ortak olan bir şey var: İşkence. Bir insan fiziki işkenceye uğramasa bile, başkalarınca umursanmadığı, değer görmediği sürece bir "manevi işkence"ye maruz kalır.


İnsan, bu hayatta kabul görmek ve kabul edilmek için yaşar. Mutluluğun tek yolu budur. Bir insanın taraftarsız, yapayalnız olduğuyla yüzleşmesi egosunu fazlasıyla yıpratır.



"Ben kimseyi takmıyorum, hiçbir şeyi umursamıyorum"



diye her yerde demeç veren insanlar, aslında kendilerini korumaya almakta, hiç üzülmüyorlarmış gibi davranarak "güçlü" göründüklerini zannetmekte. Bu "umursamaz pasif direnişçiler"in nasıl yaşadıkları malum. Türkiye'de 25 milyon insanın depresyon ilacı kullanması, çok daha fazla insanın teselliyi alkol, sigara ve uyuşturucuda araması, zayıf düşmüş egonun eseridir. Ama sorsanız kimseler "hayatı takmamakta"dır...


Peygamber 12 yıl boyunca Mekke'nin "seçkinleri"ni elde edemedi, peygamberin anlattıkları Mekkeli zenginlere "sıkıcı" geliyordu. Bugünkü Suriye-Irak coğrafyasını avucunun içi gibi bilen, oralara gidip gelen zengin tüccarlar, uygarlığın beşiği olan Mezopotamya'daki Sümer, Babil, Asur kültürlerini de görüp duyup okuyup öğrenmişti. Dolayısıyla, peygamberin "Nuh tufanı" gibi hikayeleri onları "sarmıyordu", çoktan Gılgamış'ı duyan insanlar idiler... Seçkinleri, elitleri elde edemeyince, onların etkisi altındaki çoğunluktaki alt sınıf insanları da peşinden sürükleyemedi.


Bugün de bunlar geçerli. "Elit"leri etkileyemiyorsanız, kimseler sizin taraftarınız olmaz. Mesela komünistler fakirleri birleştirmek derdindeydi, başaramadılar, çünkü fakirlerin, alt sınıf insanların iplerini elinde tutan "seçkin"lere doğrudan savaş açtılar. Seçkinler komünizmi "ütopik bir macera", Karl Marx'ı "başarısız bir kahin", Lenin ve Stalin'i "cellat" olarak takdim etti ve alt sınıftan insanlar bu laflara gözü kapalı inandı.


"Seçkinler", fakirlerin "aydın" ve "modern" olması için onlara "büyük yazar" (!) Bukowski'nin otuzbir tasvirleriyle dolu ucuzluklarını, hayal dünyasında geçen Doktor Jivagoları, Gulag Takımadalarını, "çağdaş sanat" etiketi altında pazarlanan pornografik filmleri sundu, fakirler de bu yemlere atladı. Sonuçta; lüks içinde yaşayan bir azınlık, çile içinde yaşayan bir çoğunluğun zevklerini ve renklerini belirliyor halen... Ve bir "işçi enternasyonali"nden falan değil, "patronlar enternasyonali" kurulu şu an.


Gerçek alem böyle. Ya sanal alem?


Sanal alemde de "seçkinler"i etkileyemiyor, "seçkinler"le uzlaşmıyorsanız, hiç seven edinemiyorsunuz. Nasıl gerçek alemdeki "seçkinler", kendi istedikleri salt tüketici-zombi-robot insan profilini reddedenleri "ukala"dan başlayarak "terörist"e dek etiketliyorsa, sanalın seçkinleri de kendilerinin sığlıklarına karşı çıkanlar hakkında akıl-mantığı zorlayan teoriler üretiyor.


Sosyal paylaşım sitelerinin anahtarlarını elinde tutan, neyin tartışılacağından tutun neye gülüneceğine, hangi filmin izlenip hangi şarkının dinleneceğine dek her şeye bu "seçkinler" karar veriyor. Seçkinlerin kendilerine has ayrı bir dilleri de var elbet: "Zamazingo, hacı, şef, panpa, atarlanmak, ayar çekmek" gibi dil katliamlarının sahibi insanlar bunlar. Her şeyin içini boşaltırlar, ırzına geçerler, sonra da "yeni bir şey ürettikleri"ni sanırlar.


Kim ki düzgün Türkçe kullanıyor, seçkinler hemencik analizi yapıştırır: "İmla kılavuzuyla gelen ezikler"... Kim ki ülkemizde olan biten acılara karşı duyarlılığa çağırır, seçkinler hemen "Ne kasıyorsunuz, alt tarafı sanal" diye yaygara koparır...



"Alt tarafı sanal... Alt tarafı profil... Alt tarafı avatar... Onu kasmam, bunu takmam, önce bakarım insan mı bu diye, bakarım insan değil, benim suskunluğum asaletimden, yoksa konuşsam ohoo, bir ben insanım, karşıki dağları ben yarattım, sanalı takmam ya..."



Öyle değil mi? Sanki sanaldakiler insan değilmiş gibi bir hava yaratılıyor... İnsanın nasıl değersiz olduğunu ifade ediyor seçkinlerimiz...


"Sosyal paylaşım" denen olay iki türlü:


1.Tür: Facebook'ta tüm kişisel bilgilerini yayınlarsın, Twitter'da saat saat neler yaptığını yayınlarsın, İnstagram'da yatak odası dahil her türlü özel fotoğrafını yayınlarsın, Foursquare'de o an hangi "mekan"da neyi tükettiğini, o "mekan"ın nasıl da "sofistike" "egzotik" "bombastik" falan olduğunu, belki de kaç para harcadığını, kredi kartı limitlerini yansıtırsın... Tükettiğin kadar saygı göreceğine, tükettiğin kadar insan olacağına, kendi hayatını başkalarının gözüne gözüne soktuğun, ifşa ettiğin kadar "sosyal" olacağına inanmışsındır çünkü... Ve bunları yaptığın sürece gerçekten de binlerce takipçi edinebiliyorsun. Eğer cinsiyet kadın ise, erkeklerimizin "kılsız ete düşkün kasaplar" gerçeğinden faydalanıp 1 milyon kişiyi peşinden sürükleyebilirsin. "Eski sevgilinize şu bu çirkeflikleri yapın" diyen rezil birisi, "çok zeki ve eğlenceli yazar" olabilmiştir bu dünyada...


Bu "teşhir kültürü"nün sosyallik olmadığını her zaman her yerde ifade ederim. Çocukluğumu yaşadığım 90'larda özel hatıra defterleri, anket defterleri olurdu, bunlar özeldi, kesinlikle onbinlerce insanla paylaşılmazdı, defterin sahibi ile içinden gelen 3-5 şey yazan sınıf arkadaşı arasında kalırdı. Fotoğraflar, evlerdeki özel albümlerde dururdu ve yüz yüze görüşüldüğünde fotoğraftaki kişilere gösterilir, anılar öyle tazelenirdi. Fotoğrafçılık hep vardı ama şimdiki gibi olur olmadık her anı dondurup "selfie" çekme tutkusu, sürekli kendini öne çıkarmak hırsı yoktu...


2.Tür: Hiçbir kişisel bilgi ve fotoğraf yayınlamayıp, nelere gidip neler yeyip içtiğini saat saat yazmayıp, "Ben sadece bilgi-fikirlerimle internette olmak istiyorum" dersin... Ama seçkinler ve onların büyüsü altındakilere karşı şansın çok azdır... Etiketler yağdırılır:


Fotoğraf koymamayı tercih ettiğin için otomatikman dünyanın en çirkin insanı, yatalak felçli, köylü, kıro, kamil, kezban, asosyal falan olursun... "Seçkinler A.Ş."nin insan analizleri aynen böyledir. Onların gözleri reklam-eğlence sektörünün parlak ışıklarında kör olduğu için, reklamlarda filmlerde dizilerde defilelerde gördükleri "manken gibi" o "artizzz"lerden olduğunuzu göstermenizi isterler. O kadar estetiği, makyajı kime yapsanız "güzel-yakışıklı" olur oysa... Seçkinler hiç şu "cici-bici" dizi oyuncularının makyajsız hallerini gördüler mi? Özendirdikleri "şöhret"lilerin nasıl yozlaşmış hayat sürdüklerini biliyorlar mı? Mankenlerin, oyuncuların, popçuların, topçuların kaçının anne-babasını, aile yaşamlarını, hangi kitabı okuduklarını falan gördük? Sadece gece kulüplerinde, diskolarda, lüks arabalarda görüyoruz. Bir insanın hayatı bunlardan mı ibarettir? Bir Robin Williams depresyondan intihar etti. Kendine kıyacak kadar mutsuz yaşamış, filmlerine baksanız "bunu yapacak son kişi" dersiniz, aldanırsınız... Bütün bu insanların aslında nasıl yaşadıklarını kaç kişi sorguluyor? İşte "seçkinler" kendileri olamadıkları için, kişisel gelişim için emek vermedikleri için, dizideki-filmdeki hayali kişiliklere imrendikleri, ölümüne tapındıkları bir gerçeklik...


Güzellik-çirkinlik görecelidir, dünya 28-30 beden kızlarla, sporu sağlık için değil "baklava" için yapan oğlanların etrafında dönmüyor, güneşin etrafında dönüyor... Şişman bir insan başka bir şişmana güzel-yakışıklı gelebilir, zayıf bir insan da başka bir zayıfa... Bir erkek veya kız, dış görünüş olarak Brad Pitt-Adriana Lima olmayabilir, ama kişiliğiyle başkasına çok daha çekici gelebilir. Bunlar niye unutulur?


Bir insan nerelere gidip nereleri gezip gördüğünü internette yazma gereği duymuyorsa, "yatalak felçli" ilan edilmesi de tuhaf... Her gün 2-3 saatin yollarda geçtiği İstanbul'daki o çileli hayatta, ayakların toprağa değmediği "beton şehir"de bunalıp, bir hafta sonu, soluğu Piyer Loti'de alanlar, haliyle orayı öve öve bitiremeyebilir, fotoğraflar çekip "ah nasıl da mutlu olduklarını" yayınlama mecburiyeti duyabilirler, bu anlaşılır bir psikoloji... Ama İstanbullu olmayıp o bunaltıcı hayatı sürmeyen birisi, belki çok daha iyi manzaralar görmüş birisi, orada fotoğraf çektirmek istememişse, bu sadece kişisel bir tercih ise, o şahıs 24 saat evinde oturup insanların "sosyalliğini" ve "mutluluğunu" kıskanan bir "felçli" mi oluyordur? Seçkinlere göre oluyor maalesef. Seçkinler "kıskanıldıkları"nı düşünürler, eleştiri "gizli hayranlık"tır onlara göre... Seçkinlere hatırlatmak gerekir ki, bir alışveriş merkezine gidip kapalı-boğucu bir mekanda o göz boyayan "marka"lar "trend"lerle, gerçek etle alakası olmayan, sağlıksız burgerler yemekle, üzerinde binlerce tarım işçisinin kanı olan "markalı" kahveleri yudumlamak pek de matah bir iş değildir...


Türkiye nüfusunun %80'i köylü kökenli iken, "köylü" kavramının bir hakaret tabiri olarak seçilmesi de şaşırtıcı değil. Bu ülkedeki insanlar, bilhassa 1990 sonrası nesil kendi değerlerine alabildiğine yabancı ve düşman... Seçkinler neden bir gün bir seraya girip domates yetiştirmiyor? Hem tüketimi bırakıp bu dünya için bir şey üretirler, hem de "köylü" kültürünün bir öcü-şeytan olmadığını görürler.


Asıl kıroluk, asıl sonradan görmelik, asıl görgüsüzlük, asıl asosyallik, asıl cahillik, internete girip "sanalı takmıyorum" nutuklarıyla sabahtan akşama kadar argo, küfür, cıvıklık yazmak ve evin içinde/spor araba önünde güneş gözlükleri ile fotoğraflar paylaşmak iken, eli yüzü düzgün yazı yazanlar "rol kesen kıro", "dikkat çekmeye çalışan kamil-kezban" ilan ediliyor...


Reelde de sanalda da seçkinlerin muhabbetlerine ayak uydurmak zorundasınız, aksi halde hiç ama hiç taraftarınız olmuyor. Seçkinler "3 Idiots" izliyorsa onu izlemelisin, yoksa....



"hayır efendim ben başka şeyler arıyorum, gidip Macaristan'dan Cehennemde İki Devre filmine göz atacağım, insanların da bu filmi izlemesini isterim"



...dersen vay haline... "Entel bozuntusu" olursun, "göz boyamaya çalışan tip" olursun.


İnanması çok güç, nasıl oluyor da 100 bin insan önceden anlaşmış gibi film tavsiyesi olarak sürekli "3 Idiots" önerebiliyor, dünya sinema tarihi bundan mı ibaret? Tabii ki sorgulanmaması lazım. Takmamak lazım, kasmamak lazım... Yoksa Hz.İsa gibi "Affet onları, ne yaptıklarını bilmiyorlar" mı demek lazım?


Sosyal paylaşım çok saçma bir şey... Bilhassa birilerince tapulanmış, onlarca aynı sorunun alt alta sıralandığı, ırkçılık ve nefret söylemleri edenlerin moderatör olabildiği, "sevgilim şöyle olmalı" dışında bir şey yazmayanın bile editör olduğu, adminleri arasında;



"Uzun yazan üyeler çok sıkıcı ve gereksiz insanlar"



diyen birisinin bulunduğu bir sitede... Bu yorumu hala o soruda duruyor. Uzun yazılara düşmanlığını ilan eden adminlerin olduğu site yönetimi, bencelerde sadece 100 karakter limiti vermeli, zaten çoğu bence GIF'lerden ibaret, emek ürünü yazılardan değil...



"İletişim devriminde fikirler bilgiler daha hızlı yayılıyor, gerçek demokratik ortam, insanlar tüm dünya ile iç içe artık"



...deniyor da, bana göre, en azından Türkiye'de, sosyal paylaşım sitelerinin tek başardığı iş iletişimsizliği ve sevgisizliği körüklemek, gösterişçiliği ve tek tipliliği arttırmak...


Ben bu sitede "kadın-erkek ilişkilerinin irdelendiği" iddia edildiği için "ikinci türden sosyal paylaşım" yaptım, sevilmedim, arkadaşlık istekleri almadım, zaten buraya partiye gelmemiştim, 9-10 kişice umursansam yeterliydi, olmadı. Ama birileri 2-3 kelimelik saçma cevaplar yazdı ve sadece birer fotoğraf koyup yığınla taraftar edinebildi... Bizim insanımızın tek derdi ambalaj, tek derdi dış görünüş, sanal alem bunu bir kez daha ispatlıyor... "Önemli olan düşünceler" kısmı tam bir hikaye...


"Tek tabanca"lar, şans eseri bir "Yesrib" bulursa kaçırmasın... Doğru olduğuna inandığı şeyler için hiçbir yerde mücadeleyi bırakmasın, sesini çıkarsın... İnsan bunu yaptıkça insan çünkü.


"Üst tarafı insan"...


"Sosyal Paylaşım" Saçma Bir Şeydir...


"Sosyal Paylaşım" Saçma Bir Şeydir...
5 Cevap