Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı

EkşiMaya

O Türk ben oluyorum müsadenizle...


Yıllarca aldığım İngilizce eğitimine ve sağda solda bulduğum her turistin yakasına yapışmak, sohbete zorlamak, misafirperverliği abartıp muhtemelen rahatsızlık vermek suretiyle yaptığım pratiklere çok güvendim.


Ya, yemişim İngilizceyi! Yemek hafif kalır, su gibi içmişim; çekirdek yapıp çitlemişim özgüveni meğerse bir fincan çay karşısında yerlere serilebiliyormuş...



Çayla İngilizcenin, hatta özgüvenin ne alakası var, lo?



dediğinizi duyar gibiyim... Anlatıyorum efenim...


British Airways'in bilmemkaç sayılı seferi ile Londra seyahatimi yapmak üzere, Kamil Koç otobüslerinden bozma uçağa bindim. Otobüsten bozma diyorum, çünkü Türkiye'de herhangi bir otobüs firması ile yapacağınız yolculukta koltuk aralığı kat kat fazladır; en azından ayağını gerebilirsin. Bu uçakta dizim ön koltuğa dayalı halde dünyanın en rahatsız yolculuğunu geçirdim. Aynen şöyle:


Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı


Neyse, bu başka bir hikaye. Biz İngilizceye dönelim...


Efendim, uçak havalandı aradan 1 saat falan geçti. Biritiş Eırveys'in hiç gülmeyen süslü kokana hosteslerinden biri o koca içecek/yiyecek arabasını ittire ittire ta benim koltuğuma kadar geldi.


Hızlıca şöyle dedi:



Vod vud ku ay yu tri kof un ti



Ben de anlamadım valla. Dedim, ekskuiz mi? Tekrarladı:



Vod vud ku ay yu tri kof un ti



Bunu söylerken yüzündeki acayip bir sıkılma, buruşma, "senle mi uğraşcam yaaa" ifadesinin bana bir faydası olmadı tabii...


Ona da yazık tabii, kadın konuşuyor, anlamayan benim :(


Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı


Konuşmamıza, daha doğrusu benim ağlamaklı anlamayan yüzüme ve hostesin gittikçe taşan sabrına dayanamayan yan koltuk komşum, gülümseyerek şöyle dedi:



Coffee or tea?



Yaa... Kofi or tii...


Ti. Tek bu çıktı ağzımdan... Ti.


Sen o kadar kendine güven, küçük dağları ben yarattım, okyanuslar zaten arka bahçem edasıyla gez, elin İngilizi "Tea" ile senin İngilizceni "ti" ye alsın.


Çok koydu.


Öyle böyle değil. O "ti" yi de içemedim zaten. İçim sıkıldı, kalbim daraldı, böyle 3-5 sumo güreşçisi aynı anda omuzlarıma oturdu sanki...


Ağladım lan!


Kıçı ay parçası gibi dışardayken, sırf kafasını kutuya soktuğu için görünmez olduğunu zanneden kedi yavrusu şapşallığı ile maazallah üşürüz falan diye verilen o ince, uyduruk battaniyeyi başımın üstüne çekerek, sessizce ama hönkürerek ağladım...


İçinizden hönkürmek ne zordur, bilir misiniz?


Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı


Şimdi iyiyim.


Artık hiçbir hostesin bana bu soruyu sormasına müsade etmiyorum.


O içecek arabasını görür görmez, ağzını açmasına fırsat vermeden yapıştırıyorum:


"KOFİ"


Ne? O çayı içer miyim ben bir daha?


Bu da böyle bir anımdır.


Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı

Bir Türk'ün İngilizce ile İmtihanı
79 Cevap