Bir cinayetin arkasında ne yatar? Bir katil neden katildir? Onu nasıl yakalarız? Ve bir cinayet işlenmeden önce önüne geçilebilir mi? Bu ve bunun gibi birçok sorunun temelinde olan bir dizi var. İşte, bu Bence o diziyi konu almaktadır. Karşınızda: Mindhunter!

Netflix güzelliklerinden biri olan Mindhunter, aslında bir kitaptan uyarlama. Dizinin uyarlandığı; "Mind Hunter: Inside FBI’s Elite Serial Crime Unit" kitabının yazarı FBI için geçmişte görev almış bir ajan ve aynı zamanda suçluların profillerini çıkaran bir uzman olan John E. Douglas.

Kitabın hiçbir yeri kurgusal değil, çünkü her yerinde FBI soruşturması sırasında geçen cinayet araştırmaları ve yansımaları ile dolu. Bu yüzden de en eyi gerçek suç romanı dalında Edgar Ödülü için adaylığı olan bir kitap. İşte ajan John Douglas ve Mark Olshaker'ın elinden çıkan kitap sinema dünyasının iki usta ismi tarafından bir dizi projesine dönüştürülüyor ve Netflix ile sevenlerine kavuşuyor.
Kamera arkasında iki dev

Kitabın sinema dünyasındaki iki dev isim tarafından diziye uyarlandığını söylemiştim işte o isimler David Finhcer ve Charlize Theron. Fincher dizinin yönetmenliğini üstlenirken, Theron da yapımcılığını kabul ediyor ve ortaya enfes bir dizi çıkıyor.
Yetmişlerin sonu, seksenlerin başı

Dizi tam da 1979 yılında Amerika'da geçiyor. FBI daha toy sayılabilecek bir haldeyken cinayetlerin birilerinin canı sıkıldığı için işlendiğine inanan ajanlar etrafta kasılarak gezerken olayların aslında göründüğü gibi olmadığına inanan ve insanı cinayete götüren sebepleri incelemeyi görev edinen genç bir ajan Holden Ford, FBI içinde yeni bir birim olması gerektiğine inanıyor. Davranış ve suç bilimi adındaki bu birimin adı üstünde davranışları inceleyerek suçun önüne geçilmesini hedefliyorlar. Ama bunun için eksik olan tek şey biraz psikoloji.

İşte ajan Holden (Jonathan Groff'un canlandırması ile) bu konudaki merakının peşine düşerken kendini yine aynı konuda araştırma yapan ve ajan Bill Tench (Holt McCallany) ile tanışır. Bill, Holden'a Yol Okulu denen bir proje yürüttüğünü ve bu proje kapsamında farklı şehirlerdeki polis merkezlerinde bulunan polislere cinayetler ile alakalı seminerler vermektedir. Konudan etkilenen Holden anında Bill'in kendisine sunduğu yardım teklifini ve ortaklığı kabul eder. İkili artık Amerika kazan onlar kepçe misali eyalet eyalet dolaşarak eğitimler verir.
Tipik polis kafasından kurtulmak

Holden ve Bill gittikleri her eyalette eğitimleri en iyi şekilde vermeye çalışırlar. Ama dizimizin esas oğlanı olan Ajan Holden, polislerin tipik polis kafası ile olayları kabul ettiklerini görür ve bunu değiştirmek ister. Holden'a göre mevcut sistem katillerin neden katil olduklarını anlamakla uğraşmıyor. Oysa bunu başarabilir ve derinlere inebilirler ise cinayetleri çözmek mümkün olacaktır. Hatta Holden o kadar aşar ki, bir kişinin seri katil olmadan önce ta çocukluk döneminden itibaren frenlenmesinin imkansız olmayacağını savunur.
Peki, biri neden cinayetler işler ki? İşte, Holden bu sorunun yanıtını bulmak için bir oyun başlatır ve bir çok insanı öldüren acımasız katiller ile cezaevlerinde onlarla konuşmayı hedefler.
Seri katilden önce ardışık katil vardı

Holden teorisini güçlendirmek için davranış ve suç biliminin gelişmesinin katiller ile birebir görüşmeler yapılarak sonuçlanacağına inanır. Bu sebeple de ilk ardışık katil olan Edmund Emil Kemper ile buluşurlar. Dizideki Kemper, gerçek ve 10 kişiyi öldürmüş. Zaten sahneler arasında Kemper'in annesini nasıl korkunç bir şekilde öldürdüğünü ve bunun altında yatan nedenleri öğreniyoruz. Kemper'i ise bence gayet iyi bir oyunculuk sergileyen Cameron Britton canlandırıyor.

Ardışık katil konusuna gelirsek. FBI'da böyle bir tabir yokmuş. Holden ve Bill bir muhabbet sırasında önce ardışık katil demeye başlıyor. Ardından da Bill laf arasında seri ifadesini kullanıyor ve artık seri katil tanımı resmen doğuyor. Muhteşem ikili birimleri için psikolojik eksikliği tamamlamak için bir zamanlar Bill'e yardım eden bir doktor olan Wendy Carr'dan (gerçekte Dr. Ann Wolbert Burgess'in esinlenerek oluşturulmuş bir karakter) yardım alıyor. Wendy sadece yardım için çabalarken bir anda kendini FBI tarafından iş teklifinde buluyor ve bunu daha sonra kabul ederek o da ekibe dahil oluyor. Karaktere hayat veren oyuncu ise Anna Torv.
Dosya sonu

Mindhunter ilk sezonu ile şimdilik bitti. İlk bölüm bir saat kadar sürüyor. Devamındaki bölümler de ortalama 40-50 dakika arası.

Dizi bir yandan farklı cinayetlere el atarken diğer yandan bu cinayetlerin altında yatan psikolojik sebepleri de ele alıyor. Holden ve Bill'in özellikle uçak sahnelerindeki muhabbetleri, döneme ait arka fonda duyduğumuz güzel şarkılar, seksenlerin renkleri, kıyafetleri, araçları ve bölümler arasında teknolojik değişimleri görmek gerçekten de çok güzel. Dizi biraz Hannibal havası da taşıyor. Tabi, psikolojik muhabbetler açısından size öyle hissettirebilir.

Her bölümde katillerin kafası, olayların perde arkası, Bill'in aile sorunları, Holden'ın genç üniversiteli sevgilisi Debbie ile ilişkisi ve kendi içindeki kişisel gelişimi, Wendy'nin düşüncelerindeki değişim ve koca bir döneme farklı bir açıdan tanıklık etmek bile dizinin cazibesini bence arttırıyor. Bu arada hani her bölüm başında göreceğiniz şu adam var ya...
Neyse...
Dizide cidden güzel şeyler var yani.
Mesela en çok hoşuma gidenlerden biri Wendy karakterinin giydiği o güzelim gömlekler.

Tamam kadın güzel hakkını yemeyelim ama her bölümde giydiği gömlekleri de pek çok hanım kızımıza ve kadına örnek olacak nitelikte. Değil mi Wendy?

Nihayetinde dizi tavsiye edilmenin ötesindeki yapımlar arasında yerini alıyor bence. Ve nitekim ben bir diziyi kolay kolay beğenmem. Beğenirsem de mutlaka tavsiye edip bu kaliteyi yaşayın derim.
Başka bir dizi ya da filmle daha görüşmek üzere hoşça kalın...
En İyi Cevaplar