Atatürk’ün liyakate verdiği değer.

Toplumsal gelişme ve ilerlemenin birinci kuralı liyakate önem vermektir. Atatürk ilk askerlik yıllarından itibaren hep liyakate önem veren amirleri tarafından rütbesinin üzerinde görevler almış üstün zeka sahibi bir Türk subayı idi.

Gerek askerlik yıllarında gerekse sivil hayatında her zaman liyakate çok büyük önem ve değer veren birisiydi. Size Atatürk’ün liyakate verdiği değeri anlatacak üç hikaye paylaşıyorum.
Albay Mustafa Kazım Özalp

Atatürk’ün anadoluya geçişinde beraberinde bulunan 32 kişilik kurmay subay ekibi içersinde bulunanlardan birisi de albay Köprülü Kazım (Özalp)’tir. Kazım Bey’in vazifesi gün boyu Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’daki askeri birliklerden gelen bilgilerin rapor haline getirilip sunulması ve Mustafa Kemal Paşa’nın emirlerinin de yazılı hale getirilerek Anadolu’daki askeri birliklere iletilmesidir.

Erzurum kongresi öncesinde 9 Temmuz 1919 gecesi telgrafla padişah Vahdettin ve sadrazam Damat Ferit paşaya askerlikten istifa ettiğini bildirip Erzurum Valisinden temin edilen takım elbiseyi giyip sivil hayata başlamıştı. 10 Temmuz sabahı albay Köprülü Kazım Atatürk’ün karşısına çıkarak siz artık asker değilsiniz raporlarımı kime sunayım demiştir. Atatürk oturduğu koltukta kazım beye “Öyle mi efendim peki efendim. Raporlarınızı Kazım Karabekir paşaya sunun demiştir.

Kazım karabekir Paşa’ya çıkan Kazım bey raporlarını ona sunmak isteyince karabekir paşa “senin amirin Mustafa Kemal beydir yine raporlarını ona sunacaksın” der. Atatürk albay Kazım beyi hor görmemiştir. Kendisinin terfisine engel olmamış, cumhurbaşkanlığı döneminde Kazım beye Özalp soyadını verip Orgeneralliğe kadar terfi ettirmiş ve 1924-1935 yılları arasunda da aralıksız TBMM başkanlığı yaptırmıştır.
Çankaya Sofrasında Sarhoş Olan Reşit Galip Bey

Atatürk’ün meşhur Çankaya Sofralarını duymuşsunızdur. Derin fikir tartışmalarını yaptığı yemeklerde alkol kullanılmakla beraber Atatürk sarhoşluğa kesinlikle müsaade etmezdi. Bir gün bir Çankaya sofrasında Reşit Galip bey sarhoş olur. Eğer misafirlerden birisi alkolün dozunu kaçırıp sarhoş olmaya başladıysa Atatürk kendisini efendim yoruldunuz isterseniz arkadaşlar sizi evinize götürsün istirahat edin diyerek kibarca masadan kalkmasını isterdi.

Reşit Galip beye de böyle söylemiş, Reşit Galip bey Atarürk’ün bu sözüne karşılık olarak Burası milletin sofrasıdır sen beni buradan kaldıramazsın der. Atatürk’te o zaman milletimiz yemeğine devam etsin ben müsade alıyorum deyip masadan kalkar. Fakat Reşit Galip bey Atatürk’ü çok seven cumhuriyeti aşık Türk devleti için ölecek kadar da yürekli biridir.

O zamana kadar radyolarda halkı Cumhuriyet’e sahip çıkma ve Cumhuriyet rejimini halka anlatma konusunda konferanslar veren Reşit Galip bey yine bu konferanslarına devam etmiş ve gün gelmiş Atatürk tarafından milli eğitim Bakanlığı’na atanmıştır.
Şark Bülbülü Celal Güzelses

1937 yılıdır Atatürk Diyarbakır’a gitmiş, gece Dicle nehrine nazır Gazi köşkünde istirahat etmekteyken uzaktan gelen bir türkü duyar, kulak kabartır ardından yaverini çağırıp kimdir bu der yaver “paşan rahatsız olduysanız gidip susturayım” der. Atatürk böyle güzel ses susturulur mu ben sana kim bu dedim der.

Yaver dışarı çıkar, Gazi köşkünde çalışanlardan kim olduğunu öğrenir. İçeri gelip “Paşam Şark bülbülü Celal’miş emredin hemen alıp getireyim” der. Atatürk şöyle der: Böyşe güzel ses ayağa çağırılmaz yaver efendi. Böyle sesin ayağına gidilir. Kalkıp üstünü giyer, nehir kenarındaki şark bülbülünün yanına gider, hem onun güzel türkülerini dinler, hem de beraber sigara içer sohbet ederler.

Bi’Bot Seçimi
Çok Süper Görüş