Ben Üsküdarlı Çakır Ahmet, Üsküdar'ın son külhanbeyi. İnternette gezerken dikkatimi çeken bu hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim. Üsküdarlı Çakır Ahmet'in hikayesi bu.
Şimdiden zaman ayırıp okuyacak sizlere teşekkür ederim...
Çakır Ahmet eski bir kabadayı. Doğma büyüme Üsküdar Karacaahmetli.

O'na bakanlar giyimi, yürüyüşü, tavırları ile eski İstanbul'a gider gibi olur adeta. Ahmet Ersan derseniz kimse tanımaz, Çakır Ahmet derseniz herkes tanır diyor. Kimse de kestiğim raconun üzerine racon kesmez, ters yapmaz der...
Buraya kadar her şey normal ancak hikaye şimdi başlıyor...

Eskiden her muhitin bir ağabeyi olurdu, Karacaahmet'in ise ağabeyi bendim. Sene 1975, annesi ve babası Çakır Ahmet'e bir bakkal dükkanı açıyor.

Bakkal içinde bir kız gören Çakır Ahmet sevdalanıyor, tabi kız da o'na sevdalanıyor. Sevdiğim kız için kabadayı oldum, haybeye değil diyor. Tam yedi kez istemeye gidiyorlar kızı ancak ailesi vermiyor. Bu aşkın ise yüreğinde kor olduğunu, hala için için yandığını söylemeden edemiyor.
Zamanında çeşitli oyunlar oynattığını, kumar işi yaptığını söylüyor. Bu aralar Romanyalı bir kız ile evleniyor, kız kendi isteği ile Müslüman oluyor.

Bir gün Çakır Ahmet eve girdiğinde eşi bir şey söylüyor ve Çakır Ahmet hayatını o andan sonra değiştiriyor. "Bana her akşam tomar tomar para getirme. Kuru ekmek getir ama helal ekmek getir" diyor eşi.
Eşinin söylediğini yapıyor ve evde kendi yaptığı poğaçalar, tatlılar ile geçimini sağlamaya başlıyor. Bir de evladı olunca, alkolü bırakıp Allah'a sığındığını söylüyor.

İnsan kabadayı da olsa mutfağa girer. Yemek de yapar, tatlı da yapar.

İlk zamanlar bu işi yaparken çok utanıyordum. Çakır Ahmet tatlı mı yapacak, tatlı mı satacak ? Ama hayat böyle bir şey işte, sevginin güzelliği bu... Çok utanıyordum, bir arkadaşımı görsem arkamı dönüyordum. Yine de tatlıcı da olsam adım Üsküdarlı Çakır Ahmet diyor.
En az otuz yıllık olduğunu belirttiği tesbih ve bileklikleri de her saniye onunla, hiç yanından ayırmıyor.

Kabadayılık garibe, fakire, yetime sahip çıkmaktır, onları kollamaktır ve insanlara yardımcı olmaktır.

Ayşe teyzenin bacası tütmüyor, demek ki odunu yok, oduncudan ona odun gönderirdim. Fatma teyzenin pişecek aşı yoksa manava ve kasaba gidip ona erzak alıp evine bırakırdım. Asıl kabadayılık budur diyor.
Kabadayılık yürek işidir, ondan sonra bilek işidir. Bende de Allah'a şükür hem aslan gibi yürek, hem koç gibi bilek var diyor.

Ve ekliyor; "O eski kabadayılar yok, eski delikanlılar yok ! Şimdi herkes kabadayı olmuş ama koftiden !" diyor. Eminim yazıyı okuyan herkes sana katılıyor Üsküdarlı Çakır Ahmet...
Üsküdarlı Çakır Ahmet çoğu insanın yapamayacağını yaptı, incindi ama eşi ile huzur ve mutluluk dolu bir yaşama attı kendini... Şimdi hala mutlular... Bir de çocukları var, huzurla yaşıyorlar.
Umarım hoşunuza gitmiştir, umarım hikayede hayata dair bazı güzellikleri de benimseyip kapmışsınızdır. Severek okuduysanız ne mutlu bana... Sevgiyle kalın.
Bu da müziğiniz olsun...
Aşk İlişkileri
Yeni Yıl
Gündem
Cinsel Yaşam
Güzellik & Bakım
Alışveriş & Hediyeler
Kızlar Bir Adım Öne
Tatil & Seyahat
Arabalar
Astroloji & Burçlar
Eğitim & Kariyer
Gamer
Moda & Stil
Spor
Evcil Hayvanlar
Müzik & Etkinlik
Kültür & Sanat
Para & Ekonomi
Magazin
Diziler & Filmler
Cilt Bakım
Kişilik & Karakter
Saç Bakım
Çocuk & Ebeveyn
Yeme & İçme
İnternet & Teknoloji
Ev & Yaşam
Özel Günler & Hijyen
Kahve & Keyif
Aile & Toplum
Diyet & Beslenme
Sağlık
Diğer
En İyi Cevaplar