Bundan yaklaşık 6 sene önce keşfettiğim bir türküdür. Aklıma gelmişken hikayesi nedir diye araştırdım. Daha fazla uzatmadan hikayesi neymiş bakalım.
Ziya, Yozgat Merkez'e bağlı Karacalar Köyü'nde yaşayan, atı iyi süren, yakışıklı bir gençmiş. 5 ablasının tek erkek kardeşiymiş.

Aynı köyde bir de Fikriye varmış. Beraber büyüdüğü Fikriye'ye karşı hisleri varmış Ziya'nın aynı hisler Fikriye'de de var. Kızın babası Ali Hoca köylerde imamlık yaparmış. Ve görevi Kızıltepe köyüne çıkmış. Bu yüzden de Kızıltepe köyüne taşınırlar. Ziya ise bu ayrılığa dayanamaz ve Fikriye'yi istemeye giderler.

Aileler de olumlu bakarlar ve nişanı yaparlar. Lâkin nişanlı bile olsalar henüz evlenmedikleri bahanesi ile Kızıltepe Köyü gençlerinin, sık sık görüşmelerini hoş karşılamamaları yüzünden nişanlılık dönemlerinde fazla görüşemiyorlar.

Canına tak eden Ziya nişanlısını görmek için gizlice köye gider. Durumu fark eden köyün gençleri Ziya'yı darp edip çırılçıplak vaziyette bırakırlar. Ziya yağmur altında o halde yaklaşık 8 - 10 km yürür ve köyüne varır. Varır varmasına da hastalanmış ateşi çıkmıştır. Bu durumunu herkesten saklar ve hasta haliyle çalışmaya gider.

Hastalığı daha da şiddetlenir ve vefat eder. Bu olanlardan ne kızın ne de ailesinin haberi vardır. Karacalar Köyü'nden Kızıltepe Köyü'ne İmam Ali Hoca'yı ziyaret eden biri gelir. Sohbet esnasında Ali Hoca misafirine; "Ziya hasta diyorlardı nasıl oldu ?" diye sorunca, misafir biraz çekinerek, "Birkaç gün oldu Ziya'yı toprağa vereli" der. O sırada odanın köşesinde elinde dikiş diken Fikriye'nin eline iğne saplanır. Fikriye odadan dışarı fırlar, göz yaşlarına boğulur, ağıtlar söyler... Yıllar sonra Fikriye biriyle evlenir. Genç yaşta oğlunu kaybeder. Bu olay üstüne ise Fikriye hayata küser.
Nişanlısı Fikriye'nin ve köylülerinin dahi bilmediği dövülme olayını, korktukları için yıllarca saklayan Kızıltepe Köyü gençleri, bu olayı pişmanlıklar içinde yıllar yıllar sonra Araştırmacı Habip Coşkunsoy'a itiraf etmişler.
Ayrıca Fikriye ile yapılan bir röportajda ağıtla ilgili "Ben ağıdı sabahları culfalık dokurken (eski kilim dokunan tezgah) arkadaşlarıma söylüyordum, onlar da dinliyorlardı. Bunların içinden üç - dört kıtayı ezberlemişler. Ağıt Yozgat'ta söylenmeye başlayınca Nida Tüfekçi de bunları almış. Türküyü ilk defa radyoda duyunca bir hoş oldum."
Kaynak Ve Derleyen: NİDA TÜFEKÇİ
Yepyeni içeriklerde görüşürüz...
Fikriye'nin son hali:
Aşk İlişkileri
Yeni Yıl
Gündem
Cinsel Yaşam
Güzellik & Bakım
Alışveriş & Hediyeler
Kızlar Bir Adım Öne
Tatil & Seyahat
Arabalar
Astroloji & Burçlar
Eğitim & Kariyer
Gamer
Moda & Stil
Spor
Evcil Hayvanlar
Müzik & Etkinlik
Kültür & Sanat
Para & Ekonomi
Magazin
Diziler & Filmler
Cilt Bakım
Kişilik & Karakter
Saç Bakım
Çocuk & Ebeveyn
Yeme & İçme
İnternet & Teknoloji
Ev & Yaşam
Özel Günler & Hijyen
Kahve & Keyif
Aile & Toplum
Diyet & Beslenme
Sağlık
Diğer
En İyi Cevaplar