Kültürler derken dinler tarihi konusuna girmeli miyiz?
Bence dinlerin tarihi konusuna girmek buranın işi değil, bizim işimiz değil. Ancak genel bir manada bakarsak söyleyebileceğimiz bazı şeyler vardır. Kuran'a göre 4 büyük kitap verilmiş peygamber var. Bu kitaplar Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Zebur ile ilgili hiçbir bilgimiz yok, tamamen yok olmuş bir din ve kitabı diye bakabiliriz.

Ateist düşünceyi savunanlar genel olarak Kuran, İncil ve Tevrat'ta anlatılan kıssaların Sümer tarihinde Sümerlerin efsaneleri, masalları ve hikayeleri olduğunu savunmaktadır. Buraya farklı bir bakış daha getirebiliriz: Belki de bugün kaybolduğunu düşündüğümüz Zebur kitabındaki kıssalar zamanla Sümer kültürü haline gelmiştir. Bu sadece benim fikrimdir. Çünkü Zebur'la ilgili dünyanın herhangi bir yerinde bir bilgi, belge, kalıntı söz konusu değildir.

Ama şu bir gerçek ki Sümer kültürü bütün Ortadoğu, Kafkaslar ve Anadolu coğrafyasında bugün de devam eden büyük kültürel ve sosyal etkiler bırakmıştır. Daha geniş manada bakarsak Eski Yunan, Roma, Mısır, Sümer, Babil, Hint, Pers, Türk, Çin, Germen, Frank kültürleri bugünkü Avrasya coğrafyasında harmanlanmıştır.
Felsefi öğretiler ve kültürler

Özellikle Budizm, Konfüçyüs öğretisi, Şintoizm, Hinduizm gibi ahlaki öğretiler ve bunların etrafında şekillenen kültürel yapılar var. Benim bunlardan Budizm'i inceleme fırsatım oldu. İnsanların Buda heykellerine taptığını düşünürken konunun öyle olmadığını gördüm. Tapılan şey Buda'nın öğretileri. Buda'nın öğretilerine baktığımızda Tevrat'ın temelindeki 10 emirden farklı bir şey yok. Çalma, haksızlık yapma, insan öldürme, yalan söyleme vs. Ve doğaya saygı, hayvanlara, toprağa, havaya saygı konuları var ki bunlar da semavi dinler dediğimiz üç büyük dinde mevcuttur. Yine Budizm'i incelediğimde İslam'la örtüşen veya benzeşen çok konu olduğunu gördüm.

Ortadoğu'da var olan namaz hareketleriyle neredeyse aynı olan bir ibadet şekli var. Namaz sadece Müslümanlarda yoktur. Mardin'de Deyrül Zafaran manastırına giden veya onunla ilgili belgesel izleyenler görecektir ki Hristiyanlığın bir kolu olan Süryanilikte de Müslümanların namazına çok benzeyen bir ibadet şekli vardır. Şahsi kanaatim odur ki; Buda dediğimiz karakter tarihte Çin coğrafyasına gelmiş bir peygamber olabilir. Namaz dediğimiz ibadet veya ritüel ise birçok farklı coğrafyanın kültüründe var olduğuna göre toplumlar arası kültürleşme yoluyla yaygınlaştığını değerlendirebiliriz.
Dinlerin ve kültürlerin birbirini etkilemesi

Tarih boyunca birbirine komşu olan tek tanrılı veya çok tanrılı bütün dinler de, kültürler de birbirinden etkilenmiştir. Ziya Gökalp'in tabiriyle kültürleşme hadisesi gerçekleşmiştir. İspanya'da yaşayan Arap Müslümanlardan dolayı İspanyolcada Arapçanın etkisinin yoğunlaşması gibi, bizim bulunduğumuz coğrafyada da İslam ve Hristiyanlık birbirinden çok etkilenmiştir. Mesela İstanbul'daki Hristiyanların değer verdiği Aziz Joshua bizim de kültürümüze girmiş ve Hazreti Yuşa olmuştur.

Zerdüşt Pers kültürünün bugünkü Şii-İran İslam'ındaki etkileri halen devam etmektedir. Diğer yandan dinsiz Moğol imparatorluğunu düşünürsek dünya tarihinde hiçbir imparatorluk o kadar büyük coğrafyaya hükmetmemişken hükmettiği coğrafyalarda Moğol kültürüne dair hiçbir kırıntı kalmamıştır. İslam kültürüne göre tiyatro, dans, bale, müzik, resim ve heykel günah sayıldığı için İslam toplumları sanatın bu dallarında çok fazla geri kalmıştır. Öyle ki İranlı keman sanatçısı Farid Farjad kendi ülkesinde itibar görmezken bütün dünyanın saygı gösterdiği bir keman sanatçısı olarak bir tezatı ortaya koymaktadır. Bu da dinlerin veya inançların kültürlere etkisine önemli bir örnektir.

Pagan kültürü

Paganizm çoğunlukla yanlış anlaşılan bir kültürdür aslında. Çünkü, paganizm çok tanrılı bir inanç sistemi zannedilse de işin aslı öyle değildir. Paganus Latincede kırsal demektir. Paganizm kırsal coğrafyanın kültürü olarak tanımlanır aslında. Paganizm İbrahimi dinler diyebileceğimiz semavi dinlerin dışında kalan ruhani, dini, sosyal ve kültürel geleneklerin genelini kapsayan bir yapıdır aslında.

Pagan kültürüyle Türklerin Gök-Tengri inancı birbirine çok benzer. Tanrının gökte olduğuna değil tanrının doğa olduğuna inanılır. Doğadaki her can ve her canlı kutsaldır. Doğa kutsalsa doğadaki her şey kutsaldır şeklinde bir bakışa sahiptir. Doğaya saygı, ilahi kudrete saygıdır. Kadın ve erkek, iyi ve kötü birer dengedir. Yinyang gibi her iyilik içinde kötülüğü de barındırır, her kötülük içinde iyiliği de barındırır düşüncesi vardır.

Ne kadın ve erkek, ne iyilik ve kötülük kutuplaştırılmaz, ayrıştırılmaz. Canını korumak veya karnını doyurmak zorunlulukları dışında cana kıymak yasaktır. Çok tanrılı değil tanrının çoğul güçlerine saygı üzerine kurulu bir kültürdür.
Kültürler ve emperyalizm

Aslında her kültür kendine göre bir emperyalist (yayılmacı) özellik taşır. Kendi öğretisini, geleneğini, inanç veya hayat felsefesini yaymaya yöneliktir. Ancak bu da toplumların tarihsel, siyasi, politik, askeri, dini ve kültürel derinliğine ve büyüklüğüne göre etkilerini gösterir. Burada bir konu daha vardır ki çok önemlidir. Savaşlarda göçebe kültür galip gelse de zaman içerisinde yerleşik hayat ve onun kültürü tarafından emilir, form değiştirir, erir. Türk ve Arap kültürlerini burada önemli bir etken olarak gösterebiliriz.

Türkler göçebe kültürün temsilcileri olarak dünyanın birçok farklı coğrafyasında devletler, imparatorluklar kursa da yerleşik kültüre sahip olmadığı için zamanla kültürel aşınmaya uğrayıp hükmettiği coğrafyalardaki yerleşik kültürler atarfından asimile edilmiştir. Nitekim Türklerin 16-20. yüzyıllar arasında hükmettiği Arap coğrafyalarına bakın. Bugünkü kültürel yapısına bakın. Göreceksiniz ki yerleşik Arap kültürü Türk kültürünü asimile etmiştir. Ama Arap kültüründe Türk etkisi hiç de önemsenecek boyutlarda değildir. Örneğin Türklerde Arap isimleri son derece yaygınken Araplarda neredeyse hiç Türk ismi bulamazsınız.

Keza Orta Asya coğrafyasına bakarsak 70 yıllık Rus hakimiyeti sonunda Türk kültürü asimile olmuş, Rus kültürü hakim duruma geçmiştir. Türkler çocuklarına Rus isimleri koyarken Ruslarda Türk ismi görülmemektedir. Ya da İngiliz, Fransız, İspanyol, Portekiz devletlerinin 40-50 yıl hükmettiği topaklara bakarsanız kendi kültürlerinin ne derece etkin bir şekilde emperyal bir kültür haline geldiklerini görebiliriz.

Öyle ki Fas, Cezayir gibi 50-60 yıl Fransız hakimiyetinde kalan coğrafyada Zidane gibi, İndila gibi, Enrico Macias gibi Arap asıllıların nasıl Fransızlaştığını görebilirsiniz. Yani iki yerleşik kültür arasındaki mücadelede Fransız kültürü Arap kültürüne üstünlük sağlamıştır.

Atatürk ve Türk kültürü

Cumhuriyetle beraber Atatürk bir kültürel arınma ve Türk kültürünün tekrar güçlendirilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Öncelikle Saray ve bürokrasinin kullandığı adına Osmanlıca denilen ve halkın anlamadığı Arapça-Farsça ağırlıklı dil terk edilerek halkın konuştuğu Türkçe ön plana çıkarılmıştır. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu bu amaca yönelik kurulan kurumlardır.

Maalesef Atatürk'ün Türk Coğrafya kurumu düşüncesi hayata geçirilemeden vefat etmiştir. Burada Atatürk'ün düşüncesi Gaspıralı İsmail beyin "Dilde birlik, Fikirde birlik, işte birlik" fikrinin hayata geçirilmesi ve diğer kültürler tarafından asimile edilen Türk kültürünün tekrar önemsenmesi ve ön plana çıkarılması gayretiydi.
Bugün dünyadaki kültürel durum

Özellikle 2. dünya savaşı sonrası dünyanın önemli bir kısmında WASP (white Anglo Saxon Protestan) kültürünün hakimiyetini görüyoruz. Filmlerle, politik ve sportif faaliyetlerle artık tek bir kültür hedefleniyor. Üretmeden tüketim kültürü, yakışıklı erkekler (playboylar) ve güzel kadınlar (lolitalar) üzerinden mutsuzlaştırılan, koyunlaştırılan, boş işlerle meşgul edilen bir toplum söz konusu.

Artık yaşadığı coğrafyası, kültürü, tarihi, hatta dili hakkında bir fikri olmayan milyarlardan bahsediyoruz. Kız kardeşim marka değeri yüksek bir eğitim kurumunda yönetici ve aynen şunu söylüyor: 4 kelimeyi yanyana getirip anlamlı cümle kuramayan bir jenerasyonu üniversiteye gönderiyoruz. Amerikan emperyalizminin arzuladığı şey hedefine ulaşıyor demektir. Güdülen, yönetilip yöneltine bomboş, amaçsız, hedefsiz bir jenerasyon. Kültür ise yukarıda dediğim gibi sadece tüketim ve özenti kültürü. Aşağıdaki karikatürü belki saçma bulacaksınız ama Afrika coğrafyasına veya Uzakdoğu coğrafyasına bir bakın. Yiyecek ekmeği, giyecek kıyafeti olmayan, yalın ayak gezen insanların ellerinde akıllı telefonları görünce hiç de saçma karşılamıyoruz. İlginç bir tezat değil mi?

En İyi Kız Görüşü