Çok değil, yirmi dakika evvel bitti film ve bittiği gibi de finaliyle çarptı geçti. Sarstı, sorgulattı ve hala da düşündürüyor...
Neden mi bahsediyorum? Elbette yine izlenilmesini şiddetle tavsiye edeceğim bir film olan: NOCTURNAL ANIMALS / GECE HAYVANLARI
Kim Kimdir?
Nocturnal Animals ya da bizdeki adıyla Gece Hayvanları çok da eski olmayan daha geçen seneye ait bir yapım. Dürüst olmak gerekirse filmin yönetmeni Tom Ford''u hiç tanımazdım. Fakat yarım saat içinde artık takip etmem gereken bir yönetmen olduğuna karar verdim. Tabii, filmin en vurucu gücü senaryosundan sonra duru güzelliği, kızıl saçları ve gökyüzünü içinde taşıyan mavi gözleri ile Amy Adams...

Sadece fiziksel özellikleri değil elbette! Bu kadının oyunculuğu karşısında da saygıyla eğilmek ve alkışlamak gerek. Özellikle Arrival filminde gösterdiği performansı bile takdire şayandır. Amy Adams, bence bakışlarıyla bile oynayabilen bir oyuncu. Eğer herhangi bir filmine denk gelirseniz, bilhassa bakışlarına dikkat edin. Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Neyse, oyuncularımıza geri dönelim. Amy Adams, filmde Susan karakterine hayat verirken hemen yanı başında yine performansını izleyeceğimiz başarılı oyuncu Jake Gyllenhaal da Edward karakterini ete kemiğe büründürmüş.

Jake Gyllenhaal içine girdiği rolün hakkını veriyor cidden! Çünkü, filmde iki ayrı karakteri oynuyor biri Edward diğeri ise Tony...

Üçüncü oyuncumuz ise Armie Hammer. Hammer, Susan'ın kocası Hutton Morrow rolünde . Bu arada belirteyim bu arkadaşımız daha 30 yaşındaymış. Filmde her ne kadar uzaktan belli olmasa da minare gibi (1,96) uzun bir boyu var. Topuklu giyse iki metreyi rahat geçer. Ve gelelim filmin kötü adamına...

İnsanları öldürmek eğlencelidir. Bir ara sen de denemelisin...
Diyerek tiksinti yaratan, ağzını yüzünü dümdüz yapmak istediğim, serseriliğin dibi, pisliğin önde gideni ve lanet bir suçlu olan Ray Marcus karakterine hayat veren Aaron Perry Johnson da takdir edilesi bir oyunculuk sergilemiş. Hakkını yemiyorum lakin bu Dünya'da sergilediği karaktere sahip yüz binlerce insan olduğunu bilmek de ayrıca düşündürücü ve sinir bozucu.
Son oyuncumuz ise "adalet mülkün temeli değil haktır" düşüncesiyle bağdaşlaşmış hakiki bir Teksaslı kanun adamı Bobby Andes karakterini canlandıran Michael Shannon....

Bir Film Üç Zaman...
Nocturnal Animals daha açılış sahnesiyle insanı düşündürüyor. Ekrana yansıyan ilk kareler ile birlikte "bu ne lan" diyerek bir tepki verebilirsiniz. Zira, ben de içimden aynısını dedim. Fakat, açılış bölümü ilerledikçe yönetmenin insan zihnine gönderdiği frekansın içine serpiştirilmiş "KADIN NEDİR?" suali bakış açısı ile kendi kendini sunuyor.

İşte bu bakış açısı içinde arz-ı endam eden Susan Morrow bir sanat galerisinin sahibesi olarak çıkıyor karşımıza. İşini yapıyor, zengin, güzel, az eşya çok huzur mantığına sahip koskoca bir ev (buna ev mi demeliyim yoksa saray yavrusu mu bilemedim) ve yakışıklı bir kocaya sahip.

Peki, huzur var mı? İşte, bir tek ondan yoksun Susan! Durgun karakteri bir yandan içinde bulunduğu yozlaşmış modern kültür ve sanat denilen hengame içinde yüzerken diğer yandan hayata bakışı, eşi ve çevresi ile olan ilişkilerini de bizimle paylaşıyor. Ta ki, eski eşinin ona gönderdiği bir kitabı bizimle birlikte okuyana dek.

Susan'ın eski eşi Edward yıllardan sonra ona henüz çıkartmadığı bir kitabın kopyasını gönderiyor. Adı da hem filmimizin hem de geceleri hiç uyumadığı için Susan'a taktığı isimden geliyor; Nocturnal Animals /Gece Hayvanları...

Filmde Susan karakterinin gözlerinin içinin sıcacık güldüğü tek an bu sahne ve biraz devamı aslında. Gerisinde ise o hüzünlü ve buğulu bakışlar film boyunca bize refakat ediyor.

Susan, altın kaplamalı çürümüş hayatının içinde yaşıyor gibi görünürken Edward'ın gönderdiği kitabın içindeki kurgusal hikayeyi bizimle paylaşıyor. Filmde üç zaman var; şimdiki zaman, kitabın kurgusal zamanı ve gelecek zaman. Bu üç zaman diliminde de yaşananlar gerçek ile kurgu arasında gidip gelirken "her yazar kendinden bir parça bırakır eserine" sözünü de kanun kılarcasına önümüze sürüyor. Kimin kimi yarıda bırakıp pişman ettiğini, kimin gerçekte acıyıp kanadığını ve üzülüp pişman olduğunu izledikçe pay çıkara çıkara anlıyoruz.

Ve Sağ Gösterip Soldan Vuran Final!
Bölümler ilerliyor, sahneler değişiyor, hikaye içinde hikaye doğup batıyor. Bir şeyler biraz iyi olsun diyoruz. Sanki olacak bunu hissediyoruz ve bir mesajla birlikte gözlerimize yansıyan umut ışığının peşinden sevinçle gidiyoruz. Lakin...

İşte final burada izleyenin suratına tokat gibi yapışıyor! Eden buluyor, kıran kırılıyor, acıtan ve kanatan daha çok kanıyor daha çok acıyor. Tüm bunlarla birlikte film boyunca sahnelere eşlik eden Abel Korzeniowski'nin (en sevdiğim yeni nesil bestecilerdendir) müziği arka fondan göğüs kafesimizin altındaki kalbimize ve biraz yukarıda duran beynimize dokunup soruyor sorguluyor!
Film bitiyor bitmesine ama siz (kendinizi vererek izlediyseniz eğer) öylece kalıyorsunuz. Düşünüyorsunuz ve hissediyorsunuz. Daha doğrusu hissedemediğiniz eksik duyguların tadını bulmaya çalışıyorsunuz kapanışla birlikte!
İşte Nocturnal Animals budur KS ahalisi...
Gece gece ne yapsam diye düşünüyor veya pazartesi sendromunun anlamsızlığına yarın anlam katayım diyorsanız yapmanız gereken tek şey filmi açıp izlemek.
Pişman olmayacağınıza garanti veriyorum demek isterdim, ama bu film idrak edebilene tat verir.
Bu sebepten ötürü idrak edebilen, duygu ve düşünce yükünü heybesinde taşıyan güzel insanlar izlesin filmi!
İlaveten izlediyseniz duygu ve düşüncelerinizi de paylaşın lütfen...
Sağlık ve esenlikle kalın....
Aşk İlişkileri
Yeni Yıl
Gündem
Cinsel Yaşam
Güzellik & Bakım
Alışveriş & Hediyeler
Kızlar Bir Adım Öne
Tatil & Seyahat
Arabalar
Astroloji & Burçlar
Eğitim & Kariyer
Gamer
Moda & Stil
Spor
Evcil Hayvanlar
Müzik & Etkinlik
Kültür & Sanat
Para & Ekonomi
Magazin
Diziler & Filmler
Cilt Bakım
Kişilik & Karakter
Saç Bakım
Çocuk & Ebeveyn
Yeme & İçme
İnternet & Teknoloji
Ev & Yaşam
Özel Günler & Hijyen
Kahve & Keyif
Aile & Toplum
Diyet & Beslenme
Sağlık
Diğer
En İyi Cevaplar