Ba(y)bi Bebek

totimpe
Yağmur rüzgarla bir olmuş nasıl da çarpıyordu terli yüzüne. Adımlarını sıklaştırması bile nafileydi sırılsıklam olmaya yüz tutmuşken su geçirmez diye aldığı paltosu.

Az önce son beton büzü de koymuşlar ve üstünü kapamışlardı kazı toprağıyla. Mühendisliğinin ışığı vuruyordu karanlıkta yüzüne yürürken ve idealleriydi göz kırptığında kirpiklerindeki. Atık su şebeke hattı döşüyorlardı varoş mahallerine, bu onun ilk işiydi. Haftada yedi gün, günde on saat bana mısın demeden çalışıyor, pis kokulu kanala iniyor, turuncu çizmelerinden içeri giren suya aldırmıyor ve hep demli işçi çayı yudumluyordu doğuya özgü sohbetlerde. "Şefim" dediklerinde gururlu bir gülümseme çalınıyordu yüzüne. Sorunlarla boğuşurken işçilerini düşünüyordu çocuk kalmış yüreğinde. Emek vardı yaptıkları her işte, koydukları her beton büzde.

Yağmur o kadar şiddetlenmişti ki, otobüs durağına her gece koşuştururcasına yürüyen ayakları ağırlaşmıştı artık. Üç araç değiştirecekti ve iki saatlik yolculukla annesinin mercimek çorbasına kavuşacaktı. Varoş hayatların tüten kömür dumanının arasından süzülürken bir ağlama sesi geldi kulaklarına. O yöne doğru bakınca yarısı yıkık duvarların çevrelediği eski bir evin bahçesinde gördü O'nu. Daha beş yaşlarında olmalıydı, sarı saçlarına inen yağmura katarken gözyaşlarını. Annesinin tüm ikna çabalarına rağmen "Bana ne" diyordu, "ben baybi bebek istiyoyummm"!

barbie
Bahçenin kenarına gelmiş ve onları izliyordu artık, annesi sabırla konuşsa da küçük kız "baybi" bebek istiyordu isteklerin en saf haliyle. Yağmur yavaşladı ve anne içeri girdi bir süre sonra. Küçük kız deminki ağlamasının kalan kesik hıçkırıklarıyla öylecene duruyordu saçak altında. Bir müddet düşündü ve bahçeden adımını atarak kıza yaklaştı. Kız onu görünce şaşkınlık ve biraz ürkmüş gözleriyle bakmiştı bahçelerine giren bu yabancıya. Ama yabancının gözleri gülüyordu ona bakarken ve "adın ne canım senin" diye soran sesi çok yumuşaktı. Başını utangaç bir şekilde önüne eğerek yanıtladı:

- Zeynep
- Çok mu istiyorsun Barbie bebek Zeynep
- Evet. Ama annem almıyo ki.
- Biliyorum...Melekleri bilir misin Zeynep?
- Bilmem.
- Melekler gökyüzünde yaşarlar ve çocukları çok severler. Çocuklar bir şey isterlerse melekler bakarlar, eğer bu çocuk uslu bir çocuksa, istediği şeyi ona getirirler.
-Baybi bebek de getiyiyley mi?
- Evet getirirler. Bak şu duvardaki deliği görüyor musun?
- Hı-hıı.
- Yarın kalktığında kimselere söylemeden gelip o deliğe bak tamam mı? Ben meleklere söyleyeceğim ve sana baybi bebek getirip o deliğe bırakacaklar. Anladın değil mi?
- Tamam....

İçinde Zeynep'in o iri gözleriyle, su birikintilerine bata çıka koşuyordu şimdi. Hiç bu denli istememişti Kadıköy'de olmayı; ne ilk buluşmasında ne de okul kırışlarında. Kadıköy'e vardığında esnafın yavaş yavaş kepenklerini kapatıp evlerine doğru yola çıkışlarını görünce daha da hızlandırdı adımlarını. İlk iki oyuncakçının kapalı olduğunu görünce yıkılmıştı, ama kaybetmedi umudunu. Altıyol'a doğru çıkarken nefesi neredeyse kesilecekti, ama durmadı. Gözleri ışığını henüz söndürmemiş dükkanları tarıyor bir yandan da Zeynep'in barbie bebeğini kucağına alışındaki göz pırıltısını hayal ediyordu. Moda'ya yaklaştığında küçük bir dükkan gördü, içeride ışık vardı. İri adımlarla dükkana koşup bir hızla içeri girdi ve bu dinamik girişine şaşırmışyaşlı satıcı ile göz göze geldi.

- Buyur delikanlı
- İyi akşamlar efendim, barbie bebeklerinize bakmıştım
- Şu arkadaki rafta oğlum, ama birazdan kapatacağım.
- Tamam, merak etmeyin ben hemen bir tane alıp gelirim.
"Gözleri ışığını henüz söndürmemiş dükkanları tarıyor bir yandan da Zeynep'in barbie bebeğini kucağına alışındaki göz pırıltısını hayal ediyordu."
Satıcının söylediği rafa doğru yöneldi ve bir renk cümbüşü ile karşılaştı; saydam kutuların içinde rengarenk giydirilmiş, farklı ebatlarda, etraflarına ışık saçan bebekler diyarı. Gözüne ilk çarpan sarı saçlı bebeği alıp büyük bir rahatlamışlıkla satıcıya yöneldi. Satıcının hediyelik kağıda sarma eylemini eliyle durdurarak tezgahın üstünde bulunan gazete kağıdını işaret etti. Çok dikkat çekmemeliydi neticesinde, başkasının görüp almasını istemiyordu Zeynep'in baybi bebeğini. Satıcının söylediği fiyatla birlikte üşüyen elleri biraz da koşuşturmasının etkisiyle titreye titreye ceplerini karıştırmaya başlamıştı şimdi. Ceplerinde ne varsa tezgaha boşaltıyordu, bozuk paralar, kırışmış banknotlar, inşaat ustalarının telefonlarının yazdığı küçük pusulalar, yediği nane şekerinin çöp bulup da atamadığı jelatinleri. Satıcı hoş bir gülümseme ile izliyordu bu heyecanlı delikanlıyı. Nasıl da büyük bir enerjisi vardı, dükkanda tek müşteri olmasına rağmen hınca hınç bir kalabalığın etkisini yaratıyordu tek başına. Bozuk ve banknot paraları toplayınca beyninden vurulmuşa döndü genç mühendis; yetmiyordu! Son bir umut eli cüzdanına gitti, nedense para koymayı sevmiyordu cüzdanına. Tahmin ettiği hayal kırıklığını boş cüzdana bakınca yeniden yaşadı. Satıcı büyük bir sükunetle genç delikanlıyı izliyordu.

- Efendim.. Şeyyy.. Yanıma para yeterince para almayı unutmuşum da. Acaba kimliğimi size bıraksam, yarın gelip kalanını ödesem olur mu?

Satıcı gülümsedi ve delikanlının gözlerine şefkatle baktı.

- Olur evladım meraklanma, kimliğini bırakmana da gerek yok, ne zaman müsait olursan gelir ödersin.
- Çok teşekkür ederim efendim, hayırlı işler, iyi akşamlar
- İyi akşamlar evladım.

barbie
İçindeki çocuk mutluluktan uçuyor, bu sevinç bedeninin her yanına dağılıyor ve gene koşarcasına iniyordu Altıyol yokuşunu. Yüzüne asılı tebessüm rıhtıma kadar devam etti, her akşam yaptığı gibi minibüs durağına yöneltmişti adımları onu ve mutluluğun verdiği dalgınlıkla minibüsün kapısından içeri girmiş arka koltuklardan birine oturmuştu.

- Evet abilerim ücretini yollayamayan varsa elden ele lütfen...

Bu sesle irkildi birden, minibüs yola koyulmuş, hatta Haydarpaşa Lisesinin oralara gelmişti! Para? Parası yoktu ki! İç dikiz aynasından minibüs şoförünün ona bakışını yakaladı utançla. Sonra ani bir kararla kalktı yerinden.

- Kaptan özür dilerim yanlış minibüse binmişim müsait bir yerde bırakır mısın?
- Kardeşim okumanız da mı yok sizin Alla Alla!

Boşluğa bırakırcasına atmıştı kendisini minibüsten, gözlerinde utanç, kulağında şoförün suçlayıcı sesi vardı. Ellerini ceplerine yerleştirdi, koltuk altına da Zeynep'in bebeğini sıkıştırıp yağmur damlalarının çarptığı kaldırımlarda yürümeye başladı. Koltuk altında sanki Zeynep'i taşıyordu, o kadar sıkı tutuyordu ki bebeği. Bedeni yorulmuştu artık, iyiden iyiye hissettiriyordu bunu her adımında. Annesi nasıl da merak etmişti kim bilir ve nasıl da endişelenmişti şimdi. Neredeyse 2 saat geç gidecekti eve, yol nasıl da uzundu!..

-----------------------------------

- Kızım? ne o elindeki?
- Baybi bebek anne, bak çok güzel.
- Nerden buldun kızım sen onu, kim verdi?
- Melekler veydi anne...
Ba(y)bi Bebek
40 Cevap