Her Şey Sıkıntıdan

epiktetos
Günlerdir bir sıkıntı ve boşluk hali üzerime yapışmıştı, bir yandan bu kavurucu sıcaklar bir yandan da nereden geldiği ve nasıl gideceği belli olmayan boşluk hali canımı iyiden iyiye sıkmaya başlamıştı. Birşeyler yapıp bu durumdan kurtulmalıydım.

Ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım şöyle gözlerimle etrafı kolaçan etmemle sandalyeler ve masalar gözüme batmaya başlamıştı. Çünkü ondan önceki gün birkaç arkadaşımla IKEA'daydık ve o tırt tasarımlara eşşek yükü hatta deve yüküyle para isteniyordu. Bunu nedenini tasarımlara verilen havalı isimlerin bir sonucu olduğuna yordum hatta ne yorması biat ettim adeta. Sandalyenin adı "Bertıl", masanın adı "Stornås", kirli çamaşır dolabının adı "Lillåmen" idi ve bu isimlerdeki eşyaları ucuza almanız pek de mümkün değildi. Pekâla ben de kendi tasarımlarımı yapabilirdim sandalyeye "Muhittin", masaya "Nurettin", kirli çamaşır dalabına da "Kimse Kim" isimlerini verip bunu benim canım halkıma yutturabilirdim. Zaten millet olarak bir şeylerin yutturulmasına alışmamış mıydık yıllarca. Bak yea 5 dk. bırakıyorum PC'yi hemen Levent KIRCA başına geçip sosyal mesaj veriyor, yapma Levent'cim bu benim yazım akkaşım git kendi duvarına yaz. Herneyse. Hem neden tasarımlarımı almasınlardı, sonuçta elin İsveçli'si benden daha mı iyi tasarımcıydı?

Bunları düşündükçe çılgın bir fikir bulmuşcasına hesaplamalar yapıp bir yandan da IKEA'yı sektörden silip sadece köfte satma işine hapsedeceğim günlerin hayalini kuruyordum zira IKEA'nın köftesini de bir yandan sevmeyi hiç ihmal etmiyordum. IKEA yerine belki de İÇEA (İshak Çakır Ev Aparatları)'yı açıp sektörün taçsız kralı olacaktım, belki yeterli parayı kazanırsam kendime bir taç bile yaptıracaktım, çok heyecanlıydım.

hobiler
Tüm bu fikirlerimi hemen babamla konuşmalıydım ve onu da nerede bulacağımı biliyordum. Çünkü saat öğlen 13:00 sularıydı ve babam muhtemelen eski tabirle ajansı, yeni tabirle haberleri izliyor olacaktı. Gittim yanına, uzun ve etkileyici bir konuşma yaptım, tüm kelimelerimi özenle seçtim, çok ikna edici bir konuşma olmuştu bu. Babam da "ne bok yersen ye" diyerek bana mukabele edip ne kadar ikna olduğunu göstermişti. Hiç kıramaz beni canım babam (L). Babamın da bana güvenmesinin verdiği motivasyonla araç-gereç ve diğer zımbırtıları toplamaya koyulmuştum. Tutkal, çivi, çekiç, eski sandalye, zımpara, vernik hepsini sırtlanmıştım, mobilya aleminin yürüyen İsviçre çakısıydım adeta.

Araç-gereçleri yere döküp akabinde çalışmaya başladım. Önce eski ve işe yaramaz sandalyeyi parçaladım. Daha sonra bir güzel zımparaladıktan sonra iyice vernikleyip, güneş gören bir yere kurumaya terkettim. Daha sonra elimdeki malzemeyle iyi bir şeyler yapamayacağıma inanıp, marangoza koşar adım gittim bir kaç parça kaplama ve mobilyalardan kesilip artmış parçalar aldım. Eve döndüğümde verniklenip kurumaya terkedilen parçaları topladım ve çalışmaya başladım. Tasarımımın en orjinal, en vintage ve en ergonomik olmasına bilhassa özen gösteriyordum çünkü rakibim IKEA'ydı ve IKEA'yla şaka olmazdı. Bir kaç saat uğraştıktan sonra eserim şekillenmeye başlamıştı ama ben de iyice yorulup zaten elime hiç mi hiç yakışmayan çekici parmağıma indirmiştim, yılmamıştım ama bir yandan da en kısa sürede yılmanın planlarını yapmaktaydım ama yapamazdım benim hayallerim vardı. En sonunda tasarımım bitmişti bir parmak kayıpla bu işinden altından kalkmıştım, kendimi alkışlayarak onore ettim ve eserime baktım hemen. Eskisinden daha yeniydi, göz kamaştırıcıydı ama bir yandan da hiçbir şeye benzemiyordu. Artık ne bir sandalye, ne bir eşya ne de işe yarayan herhangi bir şeydi, kendi ellerimle bir Frankenstein yaratmıştım. Yirmi saniye önceki gururdan artık eser yoktu, onun yerini utanç ve hayalkırıklığı almıştı. Bu ucubeyi kimse görmeden yoketmeli ve milletin günlük mizah malzemesi olmamalıydım. Hemen testereyle bacaklarını kestim, daha sonra çekiçle kafasına kafasına vurdum ondan sonra da ufak parçaları bir çöp poşetine doldurup çöp arabasına attım ve tüm araç-gereci temizleyip yerlerine kaldırdım, nihayet cesetten kurtulmuştum. Bir tasarımcı olmaya kalkışmışken elleri vernikli bir katil olmuştum.

Tüm bu aksiyona rağmen ne içimdeki sıkıntı, ne o kavurucu sıcak, ne de o kahrolası boşluk geçmemişti.

Dipnot :Ve korkarım ki aklıma yeni fikirler gelmekte.
Her Şey Sıkıntıdan
18 Cevap