Garip Bir Sevgi

narenciye
Ben ancak bir anlatıcı olabilirim, yazar olma iddiasında değilim. O yüzden kendi başımdan geçen olayları rahatça anlatabilirim, ve hatta dilediğimce subjektif olabilirim. Sonsuzluktaki şu anlarımda sessiz ve rahat köşemde gençliğimdeki zor ve kadersiz hayatımı hatırlamak bana ayrı bir tat ve heyecan veriyor.

Yaz aylarının sıcak ve kurak, kış aylarının ise yağışlı ve ılıman geçtiği şehirlerinden birisinde geçti anlatacaklarım. Önce şunu söylemeliyim ki sıcak şehirler hep bir yaşam kaynağı oldu benim için. Neden bilmiyorum belki kış ve soğuk hiç bitmeyen parasızlığımı hatırlattığı için belki de yaz ikliminde yaşayan insanlar daha medeni oldukları için.

Olayın hangi şehirde geçtiğini neden hatırlayamadığımı hatırlamıyorum. Ama otobüsten indiğimde akşam güneşinin beni tüm gücü ile sardığını ve benim de insanları ve şehrin gürültüsünü dinlerken yaşama sevincimle ağlamak üzere olduğumu hatırlıyorum. Otantik ve eski yapılarla dolu sokaklarda yürürken kulağıma hiç bilmediğim dillerde değişik sesler çalınıyor, bir yaşam diğerlerine sonsuz bir hızla karışıyordu.

Erkekler hep bir pazarlığın içinde konuşuyorlar, alıyor ve satıyorlardı. Kadınlar ise bu çağlayanın içinde gökkuşağının tüm renklerini giymişler, adeta yüzüyorlar, kendilerini sergiliyorlardı. Modernizm ve tarih birbirine bu kadar yakışmamıştı. Dilim damağım kuruyana kadar gezdim ve kendi kültürüme en yakın olan bir lokantaya girdim. Masaya oturdurduğumda karşımdaki raflara dizili olan yüzlerce boş viski şişelerine baktım. Akşam ışığında hepsi birden değişik tonlarda parıldarken insanlara umut vaat ediyor ve mutluluk veriyordu. Ama aslında bize vaat edilen her şey bir reklamdan ibaretti. Bu felsefik düşüncenin üzerine et yiyerek rakı içtim ve anlamları çözmekten vazgeçtim.

aşk hikayesi
Bazen bu anlattığım şeylerin hayal olduğunu düşünüyorum. Sanki hiç yaşanmamış gibi. Şimdi kafam sisli dumanlar arasında gidip geliyor. Belki de bir paket sigaranın özlemini çekiyorum.

Daha sonra yaşanılan olayların gelişimi daha hızlı oldu. Fabrikada çalışmaya başlamıştım ve her şey güzel gidiyordu. Aylığımdan para arttırıp kardeşime bile gönderdiğim oluyordu. Ama daha önce söylediğim gibi umut veren her şey aslında reklamdan ibaretti. Bazen de başka hikayeler den esinlendiğimi düşünüyorum. Ya da hiç kimseye anlatamadığım o rüyalardan. Bir defasında rüyamda değirmenler görmüştüm. Çok rüzgarlı bir havada hiç dönmeyen değirmenler... Uyandıktan sonra korku değil de daha çok ürpertmişti beni.

Fabrikada çalıştığım sürece bir dostum ve ya bir arkadaşım olmadı. İnsanlarla konuşur ve bazen onlarla şakalaşırdım. Ama asla fazla sokulmadım ve insanlarında sınırı aşmasına izin vermedim. Çok ufak bir daire bulmuştum. Bir iki parça eşyam vardı. Hepsini değişik zamanlarda değişik yerlerden aldığım için hepsine de ayrı bir bağlılığım vardı. En çok mavi cam bardağımı severdim. Çay, kahve veya bira hiç fark etmez beni her dikişte başka dünyalara götürürdü.

Ufak ve kalabalık sokağa bakan bir pencerem vardı. Her akşam burada oturuyor, insanları seyrederek bir şeyler yuvarlıyordum. Sigaramdan derin nefesler çekerek kendimi sakinlik ve dingin bir uyuşukluğa bırakmıştım. Tam bir ne olursa olsun havası içinde iken maalesef bir bağımlılığın içinde buldum kendimi.

Her şey bir öğlen yemeğinde onun karşısına oturmamla başladı. En arka masa boş gibiydi. Sevmediğim muhabbetlerden kaçmak için bir umut gibi oraya koştum. Biraz sonra karşıma oturan kadını homurtu ile karşıladım ve karşılığında gülümseme aldım. Yaptığımdan utanmış şekilde yüzüne bakınca harika gözlerle karşılaştım. Beyaz teni karanlık köşeyi nerede ise aydınlatıyor gibiydi. Dolgun yanakları ve yanaklarındaki gamze beni delip geçti. Yaşını tahmin etmek zor olsa da otuz beşten aşağı değildi mutlaka.
"Beyaz teni karanlık köşeyi nerede ise aydınlatıyor gibiydi."
Bir an durdum. O an dünya durdu, ve ben konuştum. İnanın şu an söylediklerimi hiç hatırlamıyorum ve onun bana cevabını da. Ama sesinin tınısı ve bana hitap ederken gözlerinin o ifadesi hala aklımın derinliklerinde. Aslında çok hayal kırıklığı yaşamış bir yüzdü onunkisi ve buna rağmen çok güzeldi. Zamanımızın kurnaz dünyasında değil de daha her şeyin saf ve temiz olduğu bir dünyada yaşamak için doğmuştu sanki.

Fiziksel olarak çok fazla bir albenisi yoktu kuşkusuz. Ama bunların hiç birisi her yemek de onun yanına oturup konuşmama ve ilgili olmama engel de olmadı. Kendisi de beni her öğlen yemek de ve akşamları iş çıkışında beklemeye başlamıştı. İlk zamanlar hiç konuşmazdı ama benim aptalca esprilerime ve saçma konuşmalarıma gülerdi. Beraber otobüse binerdik ama yan yana oturmazdı benle. Sonra yavaş yavaş açılmaya başladı. Suskunluğun yerini kesik konuşmalar aldı. Ortaya sorunlu bir eski koca ve çok yaşlı oldukları halde bir türlü kavgaları bitmeyen bir anne baba çıktı. Eski koca ayrı oldukları halde olur olmaz zamanlarda eve geliyor ve şiddet gösteriyordu. Bazen yüzündeki morlukları gördükten sonra neden polise gitmediğini sorardım. Suskunluğu beni kızdırırken aynı zamanda gereken cevabı da vermiş olurdu.

Bazen erken çıkmışsak parka giderdik. O saatlerde parkta serseriler olurdu ama ben takmazdım onları. Bankta otururken genç bir aşık gibi onu seyreder, iri bir zeytin tanesine benzer gözlerini seyrederdim. Ellerini tutmama izin vermişti. Öperdim onları (tuzlu ve nasırlıydılar). O hiç tepki vermezdi. Sadece beni tanımak ve yanımda olmak ona yeter gibiydi. Bazen gözlerini kapatır, sadece bir şeyler anlatmamı isterdi.

Bu satırları okuyanlardan bazıları beni hikayemi kopuk bir şekilde anlatmakla suçlayabilirler. Aslında kopuk olan şey onunla olan ilişkimdi. Beş ay boyunca gelgitler yaşadım. Bazen çok ciddi bazen çok çocuksu ve çoğunlukla da ulaşılmaz bir kadınla beraberdim. Ona gerçekten sevgi duyduğumu düşünürdüm. Bazen de pis bir şefkatin içine düşüyordum. Bakışlarının cazibesinden çok hayattan bezmişlik ve saflık ifadesi beni ona bağlayan en büyük nedendi.

aşk hikayeleri
Geceleri telefonla aramaya başlamıştı beni. İlk önce uzun sessiz soluklarını duyuyordum. Alo kelimesini kullanmıyordu. Yavaş yavaş onu konuşturmaya başlatır, sonra susturamazdım. Bazen de tam konunun ortasında iken telefonu yüzüme kapatırdı nedensiz. Bu hallerine de çabuk alıştım diğerleri gibi .

Yaşlı babasının seyyar satıcı olduğunu ve geceleri geç saatlere kadar kumar yüzünden kaldığını anlatmıştı. Daha sonra bir defa adamı fabrika kapısında görmüştüm. Buruş buruş suratı ve giyiminden nerelerin adamı olduğu anlaşılıyordu. Bir ara telefonda onu dinlemediğim için çok kızmıştı ve telefonu kapatmıştı. Ona bunun nedenini sorduğumda ise eski kocasının onu hiç dinlemediğini ve ilk tartışmalarının bu yüzden başladığını söylemişti.

Bir ara fazlaca çapkınlığı olan bir sağlık memuruymuş bizimkinin eski kocası. Çok göz yummuş, sesini çıkartmamıştı. Ama bir gün kocası eve başka bir kadınla gelip de kendisinden yemek hazırlamasını istediğinde delirmiş ama babasının evine dönmek istememiş. Gece olduğunda arka odadan gelen futürsüz sesler onu buna mecbur etmiş (Ne yapıldığını hiç saklamayan seslermiş bunlar). Çantasını aldığı gibi çıkmış evden , ama ailesi gerçekten de çok candan karşılamamış onu, babası, işsiz kardeşi ve annesi. Bu yüzden çalışmak zorunda olduğunu söylüyordu bana.

Ama anlattıkları kadar anlatmadıkları da vardı. Mesela hala neden kocası gelip dövüyordu onu? Anladığım kadarı ile kadını pek ister bir hali yoktu. Tam tersine istemiyordu. Bunları bana anlatmıyor susuyordu. Ben her şeye rağmen onu sevmeye çalışıyordum. Otuz üç yaşındaydım, çok kötü anılar yaşamıştım. Zevklerim sınırlıydı ve tekrar söylüyorum 'umudun bir reklam olduğuna inanıyordum'.

Ve gerçekten bağlandım ona, saplantılı bir şekilde, hep onu severek, düşünerek. Kadınlar tarafından çok da beğenilmeyen bir erkeğin bağlanması kadar kolay bir şey yok. Cinsellik söz konusu olsaydı anlatmaktan çekinmezdim. Doyumlu veyahut doyumsuz hiçbir şey geçmedi aramızda. Ufak öpücükleri saymazsak. Duygusal sevgi gösterilerine ihtiyacım vardı esasında ve bunu da pek bulduğum söylenemezdi.
"Ve gerçekten bağlandım ona, saplantılı bir şekilde, hep onu severek, düşünerek"
Gece odamın penceresinden dışarıdaki insanları seyrederken, beni ne kadar sevdiğini söylerken düşlerdim onu. Ama hiç söylemedi. Ondaki bu umursamazlığa ve bendeki yumuşaklığa çok sinirlendiğim günler oldu. Bazen telefonda konuşurken ona bağıra bağıra sevdiğimi haykırdım. Bazen de küfürler ettim. Beni sevmezse onu öldüreceğimi söyledim. Güldü, 'birisini öldürmek kolay mı sanıyorsun' dedi. 'Senin için her şeyi yaparım' dedim. 'Hatta seni bile öldürebilirim'

Atıyordum tabi. Horoz bile kesemezdim ben. Ama bu sözü beğendi. Gülerek: 'Sevginden o kadar eminsin demek, bakalım ne zamana kadar devam edecek. Ben beni ölene kadar sevicek birisini arıyorum' dedi.

Ona yeminler ettim ölene dek seveceğime. İnanmıştı artık bana ve daha sevecendi. Birbirimize hediyeler aldık ve normal insanlar gibi sevgili olmaya başladık, hemen hemen. Hayatımda yaşadığım en mutlu günler diyordum kendi kendime.

Sabahları pastanede kahvaltı ediyorduk. Bana bazen evden yemek de getiriyordu. Sigaramın dumanını onun ağzına üflememi istiyordu ve beni hiçbir şeye değişmeyeceğini söylüyordu. Kısacası mutlu olmak sırası ikimize gelmişti. Bir gün ufak bir konuda tartıştık. Ne olduğunu hatırlamadığım saçma bir şeydi sanırım. Ama ondan sonra 2 gün konuşmadı benle. Sinirlenmiştim; böyle bir tavır beklemiyordum çünkü. Olacaklar olacaksa ardı ardına oluyor. Artık ondan özür dilemek için onu beklediğim sırada yanıma muhasebe bölümünden gelen bir kızla konuşmaya dalmıştım. Şakacı ve herkesin sevdiği bir kızdı. Konuştuğum tek tük insanlardan birisiydi. Ama o anda onu gördüm. Zehir gibi bakışlarla beni süzüyordu. Bir kahkaha attım ve bu onun çekilip gitmesine neden oldu. Akşam iş çıkışında her zamanki bekleme yerinde beni beklediğini gördüm.

Ağzımdan merhaba kelimesinin çıkması ile onun ağlaması bir oldu. Sonbahara girmiştik hava rüzgarlıydı ve ona saracak bir ceketim bile yoktu. Sıcak bir kahve köşesine oturduk ve çay söyledim. Bana birden eşini anlatmaya başladı. Onu satıyormuş veya arkadaşlarına peşkeş çekiyormuş. O yüzden kaçmış babasının evine. Bana söylemeye utanmış. Ailesinin de haberi varmış. 'Babam da satmak istiyor beni' diye devam etti. 'Galiba kurtulmak istedikçe saplanıyorum'

'Kaç o zaman benle!' dedim. Kararlıydım. Bugün bile o an gözümün önünde. Sustu. Pencereden dışarı baktı bir süre. Yapraklar rüzgarın etkisi ile dans ediyor gibiydiler. Sigarasının külünü bilmeden üzerine döktü ve sonra temizlemeye çalıştı. Ortalığın birden karardığını fark ettim. Uğuldayan rüzgar, radyodaki müzik sesini bastırmak için daha bir saldırıyordu çatıya. Sigarasını son nefesine kadar çekti. Arkasından çayını yudumlayıp saçını şöyle bir topladı. Gençliği yavaş yavaş tükenirken o hala güzeldi.

aşk yazıları
'Yarın akşam' dedi sadece. Planını yapmış ve kararını vermişti sanki bir anda. Benim evimde buluşup gece kalkan otobüslerle uzaktaki bir şehirde benim tanıdıklarımın yanına gidecektik. Hemen o anda neden ayrılmadığımızı sordum. İkimizi de pek fazla arayacak insan yoktu sonuçta. Hazırlanması gerektiğini söyledi. Yüzündeki gizli anlamlardan bir sonuç yakalayamadım.

Sonraki akşam bana geldiğinde elinde çanta olmadığını gördüğümde şaşırdım ama sesimi çıkarmadım. Beni ilk defa o zaman gerçekten öptü. Her zamankinden daha sessiz bir şekilde. Gidelim dediğimde ise sadece başı ile onayladı.

Bütün bunlar gerçeğin ta kendisi ve ben bunları her gün tekrar tekrar düşünüyor tekrar yaşıyorum. Zamandan bağımsız olabilirim AMA GEÇMİŞE BAĞIMLIYIM.

Tam arkamı dönüp kapıyı açtığımda sırtımda büyük bir acı duyarak ona döndüm. Karanlıkta bir an için kanlı bıçağı gördüm. Kan benim kanımdı ama bıçağı kendisi yanında getirmişti anlaşılan. Her anı yavaş çekimde olan bir sessiz film oynuyor gibiydik ikimizde. Elimi ona doğru uzatırken bıçağı avucuma saplayıp çıkardı. Yere baktım kırmızı lekelerle dolmuştu bir anda her tarafım. Hala bayılmadığıma şükrederek panikle kaçmaya çalıştım. İnanamadığım bir güçle kolumdan yakaladı ve bu sefer bıçağı omzumla kürek kemiğimin arasına batırdı ve ben artık bağırarak yere çöktüm. Bundan sonra beni kaç defa bıçakladı, kaç defa bıçağısoktu çıkardı sayamadım. Kendimi zorlayarak 'Neden aşkım' dedim, sadece. 'Neden?'

'Sen temizdin, temizdin ama sonra bozuldun' dedi, yılan gibi tıslayarak. Rahatlama ifadesi gelmişti gözlerine ve şimdiye kadar böyle görmemiştim hiç onu. Cevabına da inanmamıştım. Temizlik ha …bozulmak….

Kendi yaşamı tümden bozuktu onun. Hep hor görülmüş köpek gibi itilip mal gibi satılmıştı. Ona ilk değer veren insanın ben olduğumu biliyordum. İşte bu yüzden başkalarına yapamadığını bana yapmıştı. Yüzüne gülen tek insana. Gerçek nedeni kendisi bile bilmiyordu bence.

İnanamıyordum ama her şey bitmişti benim için işte. Masanın üstünde mavi cam bardağım duruyordu. Ona dokunmak imkansızdı artık. Ya da sigara içemeyecektim. Yazık! O kadar acının üstüne iyi giderdi aslında. Ve en sonunda o evden çıkarken bana bir kez daha baktı ve güldü. Bende gözlerimi kapattım. Son anda bir şey söyleme ihtiyacı hissettim. Son kez sesimi duymak için.

'Beni öldürdü, o beni öldürdü o beni……o beni……….o…o'

Şimdi mezarımdayım ve huzurluyum. Geçmişimdeki olaylar ne kadar zor olsa da şimdiki halimle onları düşünmek bana haz ve mutluluk veriyor. Çünkü kötü de olsa yaşam ölümden iyidir...

Garip Bir Sevgi
15 Cevap